Avrupa'da bile Semih kadar ceza alanı içinde en doğru yerde bulunmayı becerebilen bir santrfor çok az. Rakip stoperden daha önce düşünüp uygulaması da ayrıca bir yetenek. İşte bu özelliği ile ilk golde boşa çıkıp, gol pasını veriyordu. İkinci golde ise onu göz hapsinde tutmak isteyen iki Hacettepeliyi yanına çekince Alex kafa plasesi atarak golü yazdırıyordu. O zaman da bu takımın Zico dönemindeki başarısının altındaki formül, yani Alex+Semih formülü ortaya çıkıyordu. Birbirlerine attırıyorlardı. Ayrıca Alex'in, Güiza varken yapamadığını Semih varken daha cesaretle yaptığını, yani daha fazla hücum bölgesine gittiğini görüyorduk. Hacettepe'nin zaten çok az olan gücü, Sandro ve İbrahim gibi 2 önemli adamın yokluğunda iyice bitiyor, bu da Fener'in işini daha da kolaylaştırıyordu. Takım da Avrupa standartlarının üstünde bir efektif gol atma becerisi ile oynayıp, girdiği 8 pozisyonun, 7'sinde gol atıyor ve Hacettepe'ye 2. Lig'in ilk sinyallerini verdiriyordu.
Ölçü almak yanıltabilir 3. golün başka bir anlamı da santrfor Lugano'nun (!) stoper Güiza'dan (!) daha fazla gol sayısına ulaşmasıydı. Deivid ise ligin ilk 5 sırasındaki takımların ilk frikik golüne imza atıyordu. Kesin olan bir başka gerçek ise Fener'in rakibinin üzerine kâbus gibi çökmesi ve çok iştahlı olmasıydı. İstedikleri gibi tempoyu ayarlıyorlar, hızlanıp golü buluyorlar, sonra durup Hacettepe'yi bir gol sonrasına kadar uyutuyorlardı. Güiza'nın yokluğuna 7 golün rastgelmesi, İspanyol'un şansızlığına mı, yoksa takımın bundan sonraki oyun kalıbının oluşması anlamında Fenerbahçe'nin şansına mı sayılacağını zaman gösterecekti. İlaç gibiydi bu maç Fener'e. Şov yaptılar. Göze hoş gelen, istekli bir oyun oynadılar. Ama, 12 haftadır kazanamayan rakibin güçsüzlüğüne ve olmayan forvetlerine rağmen, 4-5 pozisyon verdikleri bu maçı ölçü almak, Hacettepe'ye "Kâbusbahçe" gibi çöken Fenerlileri yanıltır.