Hah işte kaymayan bir zemin, pırıl pırıl ortam, bayram yeri gibi bir stadyum, maça her haliyle hazır bir taraftar.... Eee? Daha ne istiyorsunuz diye sormazlar mı adama? Ne tekme atılarak sağa sola dağıtılacak buz parçaları ne de abuk subuk kararlarıyla adamı tilt edecek bir hakem var sahada. Olmayan ne peki? Olmayan Galatasaray gibi bir takıma yakışmayacak o telaş ve intikam duygusudur. "Ahh beni bu telaş öldürecek!" demişti şair. Aynen öyle oldu. Sivaslılar bir kale gibi durdukça, Galatasaraylı oyuncular asap bozukluğu yaşadılar. Halbuki işi bilmeyenlerin bile söyleyeceği bir gerçek vardı sahada; ayağa top oynayacaksınız, top mümkün olduğu kadar ayağınızda kalacak, az top kaybı yaşayacaksınız ve gol yollarına garanti top oynayacaksınız. Çünkü böyle bir taktiğe bilgisayar olsa dayanmaz.
Anadolu'ya alkış... Öyle olmadı tabii ki. İki gün önce oynadığınız bir takım karşısına hiçbir şey olmamış gibi çıkamazsınız. Tamam, belli bir gerginlik olacak, olmalı. Ama dozu kaçırılmış ve engellenemez hırsın varacağı yer keskin sirkeyle küpün ilişkisine dönecekti. Nitekim öyle de oldu. Bir önceki maçta kalmıştı Galatasaray. Hem de oyuncusuna kural hatasının doğrusunu söyleyemeyecek kadar. Unutmayalım, o maç tekrar gerektiren değil, gerektirmeyen bir hakem ihlali ile noktalandı. Eksik var doğru; gedik var o da doğru. Eksik Lincoln, Kewell gibi ustaların, Servet gibi bir savaşçının olmayışında. Sorun sadece bu eksikliklerde mi sizce? Durun hemen bağırış çağırış yanıtlamayın: Ali Sami Yen, Anadolu'yu alkışlıyor. Biraz dik durun.