Öncelikle ikinci yarının Türk futboluna hayırlı olmasını dilerim. Umarım ki alınan tedbirlere gerek kalmadan iyi yönetilmiş maçlar, futbolcuların centilmence bir dönem geçirdiği, futbolseverlerin de zevkle maç izlediği bir ikinci yarı yaşarız. Dün akşam Fenerbahçe, futbolu özlemiş bir takım olarak sahaya çıktı. Aynı şekilde Trabzonspor da deplasmanda değil, kendi sahasında oynar gibi cesur bir futbol sergiledi. Yaklaşık 50 bin kişilik Fenerbahçe seyircisi de aynı iştahla tribündeydi. Maçın ilk 15 dakikası hem Fenerbahçe'nin hem de Trabzonspor'un bol atağıyla geçti. Özellikle Trabzonspor daha 15. dakikaya gelmeden iki net gol pozisyonundan yararlanamadı. Bu pozisyonlardaki Volkan'ın kurtarışları aslında maçın nasıl geçeceğinin sinyalini vermişti. İki takım da istekli oynamasına, hem de açık futbol sergilemelerine rağmen son vuruşlarda bir türlü başarılı olamadılar. Hem Fenerbahçe'nin hem de Trabzon'un golcü eskiği çok gözüktü. Fenerbahçe'de Güiza, sanki futbolu unutmuş gibi son vuruşlarda öyle başarısızdı ki maçın 70. dakikasında bütün stadın Semih Şentürk diye bağırmasına sebep oldu. Fenerbahçe, alması gereken bir maçta (tabii şampiyonluk istiyorsa) niçin kendi sahasında Güiza ile oynuyor anlamakta zorluk çekiyorum. Takıma baktığımızda hücuma yönelik bir kadro çıkarıyorsunuz. İleride ise ayağında pas tutamayan Güiza var. Oysa orta sahası bu kadar hücuma yönelik bir takım Semih ile birlikte çok daha büyük baskı kurabilir ve daha çok pozisyon üretebilir.
Trabzon şanssızdı Dün şanssız olan taraf galiba Trabzonspor'du. Çünkü yakaladığı pozisyonları kaleci Volkan, son zamanlarda hiç görmediğimiz üstün performansıyla yok ediyordu. Fenerbahçe, kendi evindeki maçları özellikle derbi dediğimiz bu maçları alması gerekmiyor mu? Sezon başından beri yazdığımız her şeyi ikinci yarıda da aynen yazmaya devam edeceğiz. Zaten kadroda bir değişiklik yok. Bu sene Fenerbahçe şampiyon olur mu, olamaz mı bilemem ancak ilk maçın heyecanı dışında yine aynı takımı izleyeceğimiz kesin.