Brezilya, Arjantin, İspanya, İngiltere, İtalya, Almanya, Fransa, Portekiz, Yunanistan, İsveç, Belçika gibi 11 Avrupa ve dünya liginden 200'den fazla takımı takip ediyorum. Son 5 maçında gol atamayan bir bizim Konya var, bir de Fransız Grenoble. İşte Fenerbahçe böyle bir deplasmanda Yasin ve Önder'in varlığından sıkıntı duyacak mıydı acaba? Maçın başında iki takım da 'ben gol pozisyonu yaratamam eğer rakibim hata yaparsa icabına bakarım' havasındaydı. Bu da 30 dakikada Fenerbahçe'ye sadece 2 şut attırırken, Konya'nın kaleye ilk şutunu 30'da gönderttiriyordu. Gol atmak adına girişimi olmayan, Güiza ve Alex'in boşa koştuğu, Emre'nin sakatlanınca oyuna hiç girmediği dakikalarda önce Önder'in, Fenerbahçe'nin klasikleşen duran top gollerinden birini, 'biraz Anelka'vari bir şekilde', üstelik gene Konya'da atması ortamı ısıttı. Ardından Güiza'nın 'bana böyle pas atın' dercesine gösterdiği asist Deivid'e, 15 Şubat 2008'de Rize'ye attıktan sonraki ilk deplasman golünü attırıyordu. Ama bunlar adeta 'Reklam kokan hareketlerdi.' Sürekliliği olmayan tesadüfi davranışlardı. İlk yarı 'İş bilenin, gol atanın' dedirten, 'bu kadro ile Konya paraşütsüz düşer' diye düşündüren bir gösteriydi.
Tam Anadolu takımı! Kupa maçı da dahil tam 640 dakika gol atamamış Konya'dan hem de savunmada kalabalıkken yenilen gol Fenerbahçe'yi panikletiyor, oyunda varlığı belli olmayan Emre çıkarken yerine giren Deniz, Aragones'in Fenerbahçe'yi 'Savunmaya önem verip kontratak arayan Anadolu takımı' yaptığını tescilletiyordu. Fahri'nin güzel futbolu ve Carlos'un doğru müdahaleleri dışında gözüme güzel gelen bir aksiyon da yoktu. Çok işi vardı Fenerbahçe'nin ligin 2. yarısı için, çok. Öncelikle kondisyonunu arttıracak, sonra da geçen yılki mücadele isteğini kazanacaktı. Ligin en çok gol atan ilk 15 oyuncusu içinde ancak 15. sıradaki Alex ile tek adamı olan tablosunu düzeltecekti. İşin ilginç tarafı rakipleri kaybederse bu haliyle bile Fenerbahçe'nin ilk yarıyı lider kapatabileceği gerçeğiydi ki bu da futbolumuzun garipliği.