Dün yazdım bu maç kolay geçmeyecek diye. Tam da düşündüğüm gibi çıktı. G.Saray, üzerindeki baskıyla bir şeyler yapma telaşındaydı ama karşısında sahasını kapatan ve ayağa toplarla hızlı çıkan bir rakip bulunca pozisyon bulmakta zorlandı. Üstelik pek çok pozisyon da verdi. Konuk ekip attığı golün dışında da pek çok pozisyon buldu. İlk yarıda De Sanctis en az iki yüzde 100 gol kurtardı, gerisini söylemeye gerek yok. Bu maçın temel sorusu şu, 11-11 devam etseydi maçın skoru ve gidişatı aynı olur muydu? Skor tabelası ev sahibini mutlu ederken şeytanın avukatlığını yapmak kolay değil. Ama hâlâ ısrarlıyım, eğer Hacettepe eksik kalmasaydı Skibbe tek forvette ısrar edecek, o bildik kısır futbol aynen sürecekti. Eksik rakibine karşı ikinci yarıya fırtına gibi giren G.Saray gerçekten güzel gollerle skoru istediği noktaya taşımasını bildi. Ümit ile ikilenen forvete dönüşün futbolunda verimlileşmesinde katkısı büyüktü. G.Saray'daki en büyük değişim Barış'ın sahaya girişiyle takımın en azından normal tertibine dönüşüydü. Meira daha iyi bildiği yere, stopere dönmüş, Barış, presi ve yüksek temposuyla Ayhan'ın yükünü paylaşmıştı. Defansif ve orta yerleşimindeki normelleşme Kewell ve Lincoln'ün daha rahat oynamalarını sağladı. Tüm bu olumlu gelişmelere karşın Hacettepe'nin tek kişilik ataklarını dört defans oyuncusu ile karşılamakta ısrar eden ve forvete bir oyuncu sokmaktan korkan Skibbe ilk yarıda taraftarın yüreğini ağzına getiren skorun ve futbolun mimarıydı.
Baros baskıyı attı Maçın içindeki değişim zorunlu olarak Skibbe'yi doğru yolu bulmaya mecbur etti. Maçın daha başında Ümit ve Baros'la sahaya çıksaydı rakip bırak pozisyon bulmayı, kendi sahasından bile çıkamazdı. Bu maç Baros için müthiş bir moral maçı oldu. Çek yıldız üç gol atarak hem yarışta avantaj sağladı hem de üzerindeki baskıdan kurtulma şansı buldu. Kewell taraftarın sevgilisi ama sakatlık dönüşü sezon başındaki parlak başlangıcına bir türlü dönemedi. Son söz, eğer bu sistemde ısrar edilirse her sıkı maçta G.Saray'ın sürekli başı ağırır.