Saygı görmek F.Bahçe ne UEFA'yı aldıktan sonra sıradan takımlara elenen G.Saray ne de 'Dünya Üçüncüsü' olduktan sonraki Milli Takım gibi olacaktır
ŞUNA kesinlikle inanıyorum ki, Semih 60. dakikadan sonra oyuna girseydi şimdi yarı finaldeydik. Son 25 dakikada rakibin üstüne büyük baskı kurduk, ceza sahası içine çok top düştü. Yıpranmamış, güçlü bir Semih oralarda olsaydı galip bile gelebilirdik. Uğur Boral için de tersini söylemem gerekir. O da ilk 11'de başlamalıydı. Kezman ve Uğur Boral rakip savunmayı yıpratma görevlerini yerine getirdikten sonra yerlerini Semih ve Colin Kazım'a bırakacacaklardı. Yani her zaman yapılan yapılacaktı. Ama olmadı. Peki neden? Hemen söyleyelim, Zico ısrarlara ve baskılara dayanamadı. O Zico ki yanında oturanların asla yedek olmadıklarını, bütün bu giriş çıkışların bir taktik, yani futbolun bir parçası olduğunu kamuoyuna anlatıp bu gerçekleri F.Bahçeliler ile paylaşmalıydı.
İŞTE SEMİH GERÇEĞİ "Semih gol atıyor, Kazım iyi oynuyor" diye hemen 11'de başlamaları gerektiğine inananlara futbolun bir ekip ve taktik savaşı işi olduğunu kabul ettirmesi gerekiyordu. Ama yapamadı. Verdikleri demeçlerde futbolcular da bu tuzaklara düştüler. Sonuçta kaleye tek şut atamayan, tek pozisyona giremeyen, tek pas veremeyen Semih gerçeği ile karşılaştık. Halbuki yukarıda yazdıklarım uygulansaydı Semih şu anda gene kahramandı. Gene "Yok ilk 11'de oynasın, Zico bu işi bilmiyor" geyikleri dönüyordu. Bunlar da önemli olmayacaktı. Çünkü F.Bahçe şu anda Liverpool'u bekliyor olacaktı. Son dakikalarda Drogba'nın yaptıkları, tribünlerin topları saklaması, Avram Grant'ın sapsarı suratı, 500 milyon euro'luk Chelsea'nin düştüğü aciz durumu gösterir. Ama bizim için önemli olan Chelsea'yi o durumlara düşüren F.Bahçe gerçeğidir. Maçtan bir gün sonra boynumuzda kaşkollarla Londra caddelerinde yürürken üzüntülüydük. Ama sokaklarda bizi görenlerin ellerimizi sıkıp tebrik etmeleri, arabalardan, otobüslerden bizleri alkışlamaları, başımızı yukarıya kaldırmamıza yetti bile. Gururlandır, dik durmaya başladık. Üzüntümüzün yerini umut almıştı. Seneye neler yapılabileceğini tartışmaya başladık. O zaman anladık ki F.Bahçe bir Avrupa takımı olmuştu. Sarı-lacivertli renkler oralarda büyük saygı görüyor. Artık hedef belli olmuştur. Çeyrek finaller, yarı finaller, hatta finaller... İşte bu düşünce tarzı F.Bahçe'yi ileriye götürecektir. Maçı binlerce F.Bahçeli ile beraber seyrettim. Bir saniye susulmadı. Önümüzde genç bir evli çift vardı. Erkek, sesinin kısıldığını belirterek oturmak istedi ama eşi "Hayır" dedi. "Buraya oturmaya gelmedik, sesin çıkmıyorsa zıpla, bayrak salla, bir şeyler yap" diye itiraz etti. Gözlerim doldu. Sayın Aziz Yıldırım'a sesleniyorum. İnan ki sevgili başkan, bu taraftar için yaptıklarının hepsi yerine gidiyor. Hiç merak etme. Bu insanlar her şeye layıktır.
ÇOK KORKUYORLAR F.Bahçe iyi yolda. Avrupa'da kalıcı olacaktır. Dünya Üçüncüsü olup da bir sonraki kupaya katılamayan Milli Takım gibi olmayacaktır. Ya da son 5 yılda Tromsö'ye elenen, Şampiyonlar Ligi grubunda sonuncu olan, Helsinborg gibi takımdan 3 yemesine rağmen UEFA'da gruptan çıktıktan sonra sıradan bir Alman takımından 5 gol yiyip elenen, ama hâlâ seyircisinin "Avrupa Fatihi" diye bağırdığı G.Saray gibi olmayacaktır. Avrupa'da her zaman saygı görecektir. Bu belli. Onların da bildiği gerçekleri dile getirdiğimiz için Londra'dayken arkamızdan sallayanlar olmuş. Canları sağolsun. Aslında dertleri F.Bahçe, Şampiyonlar Ligi ile uğraşırken arada şampiyonluğu götürmekti. Ama olmadı. G.Saray'la ikinci Liverpool maçından hemen önce karşılaşılacaktı. Öyle bir maç artık yok. Tüm korkuları bu. Ama korkunun da ecele faydası yok. Öyle değil mi?