Lige tat geldi Fenerbahçe'nin başarısının nasıl geleceği giderek iyice belli olmaya başladı. Eğer ki karşısındaki takım zorluysa ya da ligde işlerin zora girdiğini, rakiplerinin kopabileceğini hissederlerse tempoyu arttırıyorlar, oynama iştahları kabarıyor. Sevilla maçında 2- 0'dan sonra olanlar ve hem G.Saray, hem Beşiktaş'ın kazandıktan sonra oluşan bu tabloyu başka türlü açıklamak mümkün değil. Maça gelince... Elinde bu kadar çok kaliteli silah olup da bunları kullanma konusunda yeterli beceriyi gösteremeyen, Fenerbahçe'ye karşı 4-1-4-1 başlayıp orta sahanın soluna Rafael, hücumdaki tek adam olarak Burak'ı kullanan Vestel Manisa karşısında insanın seyretmeye doyamadığı Alex ve son haftaların ultrasonik treni Uğur hesabı 15 dakikada kesti. Fenerbahçe futbolda golün sadece 3 pasta ve 8-10 saniyede atıldığını gayet iyi bilen ve başarıyla uygulayabilen bir takım haline döndü. Ama dedim ya bunun için yumurtanın kapıya dayanması gerekiyordu.
Alex, dünya güzelliği Bu maçta Selçuk mükemmel bir "Doğru yerde durarak top kazanma uzmanı", Deivid "Gerektiğinde Alex de olabilen bir virtüöz", Edu "Bire bir gelen rakip nasıl kesilir" dersini veren öğretmen, Alex ise seyrine doyum olmayan bir dünya güzelliğiydi. Serdar sırıtmadı, Önder iyice ısındı, Vederson yine standardın üzerindeydi. Lugano bile eline koluna sahip oldu. Teknik direktör Zico yine tarzını değiştirmedi, 4-0 galip takımına 85'te değişiklik yaptırdı ama onu Fenerbahçe'de başarıya götüren de zaten bu bildiğini okuyan tavrı değil miydi? Sonuç mu: Ligin tadı çoook güzel oldu, çook!