Paris ve Eyfel! Feldkamp, dün gece uzun zamandan beri ilk kez sahaya doğru adamlardan kurulu, doğru mevkilerin adamlarını yerli yerlerine oturtarak adam gibi bir kadro ile çıktı. Yeni yeni icatlara kalkışmadı, yeni sağ bekler yaratmaya, yeni ön liberolar ortaya çıkarmaya uğraşmadan en doğru takımı kullandı. Böyle olunca da makinenin çarkları son derece uyumlu bir şekilde işledi. Maçın hemen başında atılan gol ise Hakan Şükür'ün kendini yerden yere vuranlara bir selamıydı. "Saatli bomba" Lugano'nun, her zaman yaptığı gibi son derece gereksiz ve amatörce takımını eksik bırakmasından sonra kısa bir süre bocalayan Fenerbahçe, Galatasaray'ın üstüne gelmeye başladı. Aslında bu tip maçlarda 10 kişiye karşı oynamak zordur. Fakat Mehmet Topal ve Barış'ın müthiş presiyle varlık gösteremeyen Alex'ten sonuca tesir edici paslar çıkmayınca bu baskı da saman alevi gibi söndü. Galatasaray savunmasında Song'un ne kadar gerekli bir oyuncu olduğu bir kere daha belli oldu. Onun hatasız oyununu seyrederken, "Ahh! Keşke Leverkusen maçında da doğru takım sahaya çıksaydı. Belki de Galatasaray, UEFA Kupası'na devam ediyor olacaktı" diye düşünmemek elde değildi. Ümit Karan, bir santrfor gibi değil de Hakan'ın arkasındaki bölgede çok gezgin oynayınca hem orta sahayı beşledi hem de geriden attığı deparlarla Fenerbahçe savunmasının arkasına oldukça rahat bir şekilde sarkma imkanı buldu. Zico'nun, çok erken eksik kaldıktan sonra oyuna müdahale şansı azalmıştı. Fakat Selçuk'u oyundan alıp, Semih'i sahaya sürmesini Feldkamp iyi değerlendiremedi. Aurelio ile beraber Fenerbahçe orta sahasını ayakta tutan Selçuk, Semih ile değiştikten sonra oyuna Nonda alınabilir ve bu hamleyle G.Saray belki de işi son saniye golüne bırakmadan maçı koparabilirdi.
Cüneyt Çakır ezildi Maçın hakemi Cüneyt Çakır, bence kariyerinin en kötü yönetimlerinden birini gösterdi. Özellikle Lugano atıldıktan sonra düdüklerinin trajik bir biçimde Galatasaray aleyhine dönmesi, inanılmaz faulleri es geçmesi, gösterdiği kırmızı kartın altında ezildiğini gösterdi. Bu maça yakışmadı. Neticede Galatasaray yine Fenerbahçe'yi Paris'e kadar götürüp, Eyfel Kulesi'ni göstermeden geri getirdi.