Ceza araç, amaç Türkiye'ye gol atmak!
Doping, sadece Türkiye'nin değil dünyanın baş belası… "Dünya ülkelerinin milli sporu oldu" desek yeri… "Los Angeles Olimpiyatları sonrası ABD Kadın Futbol Takım antrenörü Patricia A. Connally'nin, Senato Araştırma Komisyonu önünde söylediği şu söz, hep aklımdadır: "ABD Olimpiyat Komitesi'nin oyunlar öncesinde sporcularımıza resmi testlerden yakalanmamak için kurs düzenlediğini duyunca, ana babası tarafından terk edilmiş bir çocuk gibi ihanete uğramış hissettim..." Performans sporunun en büyük sıkıntısı, her milletin illeti doping, ülke olarak bizim de başımızı ağrıtmaya devam ediyor.
Bu köşede tekrara düşme pahasına her zaman dile getirmeye çalıştığım sporun bu yüz karası, en son milli atletlerimiz Elvan ve Gamze ile aynı haber başlığında gündeme düştü. "Uluslararası Atletizm Federasyon Birliği (IAAF), üç Türk sporcusuna doping cezası kesti; Elvan Abeylegesse iki, Gamze Bulut ve Songül Konak dörder yıl men cezası aldılar." Patlayan, daha doğrusu patlatılan haber buydu. Diyeceksiniz ki "Ne var bunda?
Doping yapan cezasını da çeksin." Buna kimsenin itirazı yok… Hangi doğru akıl ve temiz vicdan dopingin yanında yer alabilir ki? Bizim itirazımız; uluslararası federasyondan önce Türkiye Atletizm Federasyonu cezayı kesmiş olmasına rağmen, 2 yıl önce verilen bu cezanın yeniymiş gibi açıklanmasınadır. Hatırlayın; 2007 Osaka Dünya Şampiyonası'nda 10 bin metre, 2008 Pekin yaz Olimpiyatları'nda da 5 ve 10 bin metrede gümüş madalya kazanan Abeylegesse'nin, Osaka'da temiz çıkan numuneleri 2015'te Lozan'daki laboratuarda yeniden açılarak geriye dönük analize tabi tutulmuş ve WADA'nın baskılarıyla Mart 2016'da bir anlamda ceza vermeye mecbur bırakılan Türkiye Atletizm Federasyonu'ndan Elvan'a, 25 Eylül 2015'ten başlamak üzere 2 yıl men cezası gelmişti.
Olay yeniymiş gibi verildi!
Bu, IAAF ve WADA'ya yetmemiş olacak ki geçtiğimiz günlerde, hukuk dışı bir uygulamaya imza atarak aynı suçtan ikinci kere güncel doping cezalandırma listesine soktular Elvan'ı... . Ne hikmetse 10 yıl sonra, yeniden yasaklı maddeye rastlandığı tespit edilmişçesine ceza kesilerek dünya kamuoyuna sunuldu.
Sonuç; 2008 Pekin Yaz Olimpiyatları'nda kazandığı iki gümüş madalya ile 2007 Osaka Dünya Şampiyonası'nda kazandığı gümüş madalya Türkiye hanesine yazılı değil artık... 2012 Londra Olimpiyatları'nda gümüş madalya kazanan milli atlet Gamze Bulut'un ise biyolojik pasaportundaki tutarsızlık nedeniyle 2011'den itibaren tüm dereceleri geriye doğru iptal edilerek, 2020 Mayıs'ına kadar yarışlardan men edildi.
Spor mu, savaş oyunları mı?
Bu iki milli atletimizle ilgili yaşananlar bir kez daha gösterdi ki; doping sporunun(!) yönetim arka planı hiç de göründüğü gibi değil ve bir manipüle yığını...
Bugünün modern dünyasında, spor sahaları ve salonları ülkelerin savaş alanları yerine kullanılmakta....
En büyükler, savaş meydanlarında dökemedikleri kanların ferahlığını, spor arenalarında boyunlarına taktıkları madalyalarla, kaldırdıkları kupalarla bir nebze yaşamaya çalışmakta... İddialı ve ağır bir yorum olduğunu düşünebilirsiniz ama tablo; eksiği yok fazlası var aynen böyle...
Elbette, trilyonlarca doların döndüğü bir sektörden iyi oyun, dürüstlük, sevgi, dostluk, barış umut etmek saflık olur.
"Spor; barış, kardeşlik, dostluktur" söylemi, sadece amatörler ve 'saf'ların dünyasında inandırıcı bulunabilir ancak...
Bu nedenle, "Futbol asla sadece futbol değildir" sözünü biraz daha genelleştirip "Spor asla sadece spor değildir" şeklinde kullanmak yanlış olmaz. ABD'li birçok spor yıldızının danışmanlığını yapan Victor Conte, toplumun çocukça saflığından bahsederek şu cümleleri sarf etmiştir:
"Olimpiyat oyunları bir aldatmacadır.
Spor dünyasında Noel Baba yoktur ama Paskalya tavşanı da yoktur, diş perisi de… Olimpiyatların bütün tarihi, yolsuzluk, suçların ört bas edilmesi ve performans geliştirici ilaç kullanmayla doludur." Bu, her şeyi özetliyor aslında… Sahalarda ve salonlarda, spor adı altında gerçekleştirilen 'Savaş oyunları'nın uluslararası anlamda konulmuş kesin kuralları vardır.
Görünürde(!) bu kurallar, çiğnenmesi mümkün olmayan, kati kurallardır ve her ülkeye, her takıma, her sporcuya eşit şekilde uygulanır. Muhakkak ki kurallar bu şekilde işletilmez; eşitler arasında eşit bir şekilde işletilir. Bu sistemde haklılar değil, güçlüler kazanır; güçlüysen, doping suçun da sümen altına tıkıştırılır.
Uluslararası arenada kural koyucular arasında değilsen, arkanda ekonomik anlamda söz sahibi bir ülken yoksa, üstüne bir de dini farklılığın karşı cephede alerji oluşturuyorsa o kurallar senin için hakkıyla asla işletilmez. İp boynunda gezersin hep ve istedikleri zaman ipini çekiverirler.
Tıpkı bugün punduna getirip, ipimizi çektikleri gibi...
ZAMANLAMA COK MANİDAR
WADA'nın bildiğimiz en basit kuralıdır.
Dünya ve Olimpiyat şampiyonalarında, madalya alan bir sporcu soyunma odasına gidip duş almasına bile izin verilmeden numune vermeye gider. B numunesi ise ancak yasaklı madde çıktığında sporcunun itirazı üzerine açılır. Kural bu kadar açık ve nettir.
Elvan'a 10 yıl, Gamze'ye de 5 yıl önce koştuğu bir yarıştan ceza kesilince, bunda kasıt aramamak da gerçekten saflık olur.
"Yıllar sonra mı aklınız başınıza geldi?" diye sorarlar adama… Üstelik, 2015'teki doping kullanımı iddiası nedeniyle Mart 2016'da, Türkiye Atletizm Federasyonu Elvan'a 2017 Eylül'üne kadar men cezası kesmişken ve İsviçre mahkemelerinde dava sürerken…(Elvan'ın davayı kazanması muhtemel ve an meselesi olarak değerlendirilmekte…) 2008 Olimpiyatları'nda diğer ülkelerin sporcularının aksine iki kez verdiği numunede yasaklı madde bulunamazken, yine aynı yılda bir çok kez yapılan doping kontrolünden temiz çıkmışken, dopingle mücadelede, Türkiye dışında antrenöre bile ceza kesen bir ülke yokken... Üstelik Federasyon, son 3 yılda dopingle mücadelesi nedeniyle WADA tarafından 'Öncelikli takip edilecek ülkeler' listesinden çıkarılmışken ve Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği ve Avrupa Atletizm Birliği tarafından bu gelişme daha birkaç ay önce övgüyle karşılanmışken. Önceden kesilmiş cezaları 2 yıl sonra, züğürtleyen bezirgan eski defterleri yoklar misali yeniden gündeme getirmek neyin nesi? Bunca zaman sonra bu yaşananların tek bir açıklaması var.
Amerikalı 2'nci oldu!
Elvan'ın ve Gamze'nin üzerinden ceza, Türkiye'ye kesilmektedir. Bu apaçık bir komplo ve asıl hedef Türkiye'dir!..
Bize demişlerdir ki: Sen misin Avrupa ile zıtlaşan… Sen misin kafanı kaldırıp dikleşen… Sen misin bu kadar sesini yükselten… Al, sana bir misilleme daha!... Referandum gibi karşısında oldukları kritik bir seçim süreci yaşarken, bundan daha cazip bir yüklenme fırsatı olabilir mi? Her alanda üstümüze geldikleri gibi sporu kullanarak da sıkıştırmak için, kestikleri cezayı bir daha kestiler. İki sene önce Avrupa ile bazı konularda ters düşen Rusya örneği önümüzde.
Orada da hedef Rus sporcular değil, Rus Devleti idi.
WADA atletlerimize ceza verileceği haberini İngiliz Daily Mail gazetesine sızdırarak bir ön yoklama niye çekti acaba? Elvan'ın 2007'deki 2.'lik madalyasının geri alınması ile dereceye girecek olanlar hangi ülke sporcuları bi'bakalım?
Elvan ismi silinince, 3. olan Amerikalı'nın ikinciliğe, 4. olan İngiliz'in de üçüncülüğe yerleşmesi de komplo delili sayılmaz mı?
Bitmedi, dahası var. WADA'nın, Elvan'ı cezalandırmayı kafasına koyup, tam 8 yerde ihlal ettiği kendi kurallarının başlıcaları da gün gibi ortada. Numunenin korunması, numunenin taşınması, numunenin içinde bulunduğu iddia edilen madde ile bahsedilen diğer maddelerin bir arada bulunmaması, ikinci testi yapan laboratuvarın bu testi yapma yetkisinin olmaması ki, bu en önemlisi… Alın size bir delil daha...
TEST MANİPÜLASYONLARI
Doping ilaçlarının geliştirildiği laboratuvarların neredeyse tamamı kısaca "Batılı" dediğimiz gelişmiş ülkelerde... Buna rağmen ülkelerinin bayraklaştırdığı ya da reklam değeri olan hiçbir sporcunun doping cezası aldığını duydunuz mu? Asla böyle bir şey olmaz.
Sadece üçüncü dünya ülkelerinin sporcuları ve maddi anlamda büyük şirketlere para kazandırmayacak sporcularda doping yakalanır.
Yazının giriş cümlesine dönecek olursak bu ülkeler bir zamanlar sporcularına nasıl doping kontrollerinden kaçacaklarını anlattıkları seminerler düzenliyorlar; talkını ele verip, salkımı kendileri yutuyorlardı.
Dünyaya dopingin zararlarını ve kötülüklerini anlatırken kendileri deveyi hamuduyla götürmenin peşinde… Şimdilerde ise doping numune alıcılarına hangi ülkenin sporcuları doping cezası alacak, hangileri de asla yakalanmayacak seminerleri vermeye başladılar.
Şimdi soruyorum...
Bütün bu yazılanlardan sporcularımızı aklama gayreti ya da dopingi mazur gördüğümüz gibi bir anlam sakın ha sakın çıkmasın... Doping yapan istisnasız cezasını çekmelidir ancak kural, bütün sporculara ve bütün ülkelere eşit uygulanmalıdır.
Doping illeti yüzünden kötü hastalıklara yakalanarak erken yaşta kaybettiğimiz sporcuların varlığına şahidim. Sakat kalanlar, sporu erken bırakmak zorunda kalanlar...
Doping, bir cinayettir benim gözümde… Ancak sporcular ülkelerinde milli kahraman yapıldığı, genç yaşlarında hayal edemeyecekleri paralar kazandıkları, onların sırtından milyonlar, milyarlar kazanan ilaç firmaları arttığı, en önemlisi de televizyonlara ve büyük şirketlere milyarlarca dolar kazandırdıkları sürece, doping dünyanın milli sporu olmaya devam edecek ve yerinden edilemeyecektir. Ülkelerin vatandaşları da şaibeli olduğunu sonradan öğreneceği zaferlerle "TARİH YAZDIK" diye sevinmeye devam edecektir.
Şimdi soruyorum: Spor sadece ve sadece spor mu gerçekten?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.