Kral çıplak
Türk futbolunun hatta ve hatta Türk sporunun kurtuluş reçetesi olarak kabul edilen bir yasa tasarımız vardı ya hani bizim...
Geçen yıl bu günlerde çokça tartışılan "çıktı çıkıyor" gibi sözlerle kamuoyunun ağzına bir parmak bal misali çalınan o kanundan sahi ne haber?
Yasa tasarısı olarak çıktığı yolda varmak istediği istasyonun adı 'Kulüpler Kanunu' idi ama şimdi görüyoruz ki, futbolun karar vericilerinin elinde kayıplar kanunu haline dönüştü.
Son derece profesyonel bir oyalama taktiğiyle spor tarihinin tozlu raflarında uyutularak unutturulmakta...
Birbirimizi kandırmayalım; söz konusu yasa, UEFA'nın 'Finansal Fair Play' uygulamasında yer alan, yöneticilere sorumluluk yükleyen ve kulüpleri borç batağına soktukları zaman kaçıp gitmelerini engelleyecek maddeleri içerdiği için çıkarılmıyor. Türk futbolunu yönetenlerin asla böyle bir kanunun çıkmasına izin vermeyeceklerini, sırf bu nedenle yüzüne bakmadıklarını hepimiz iyi biliyoruz.
Hatırlarsanız, Türk futbolunun etkili ve yetkilileri bu kanunun üstünü çizdikçe, biz de konunun altını çizdik ısrarla...
Futbolumuzun can simidi ve kurtuluşu olacağına inandığımız için naçizane ilk günden beri durmadan yazdık, hayatiyetini dile getirdik.
Hatta, mevcut yapının tüm direncine ve bütün karşı çıkışlara rağmen Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın bunu çözebileceğine dikkat çekerek, bir de öneri sunduk. Bakanlığın yaptırımı ile "Futbol Federasyonu Kanunu'na" sadece bir madde eklenerek Türk futboluna bir çıkış yolu sağlanabilirdi ki hala daha aynı kanaatteyiz.
Zararı onlar karşılasın
İlave edilecek o tek bir madde; denk bütçenin aşılması durumunda yöneticilerin bu parayı kendi ceplerinden yerine koyma zorunluluğunu içeriyor.
Bir kez daha iddia ediyorum ki; doğru ellerde bu madde Türk futbolunun kurtuluşudur.
Tabii, bizim gazete satırlarından feryadımızın konuya faydası meçhul...
Ancak, 4 gün önce düzenlenen '2.Futbol Zirvesi'nde, UEFA'nın 'Finansal Fair Play" direktörü Andrea Traverso'nun söyledikleri en azından başımızı kumdan kaldırmamızı gerektiren cinstendi.
Bu maaşları kimse vermiyor
Onun da Türk futbolunu yönetenlere acı gerçeği hatırlatmasından bir fayda gelir mi, gerçi orası da meçhul... Zira, kendisi konuşurken salonda olan dinleyici sayısı bir elin parmakları kadar kalmıştı.
Şimdi, görsellerle de durumu özetleyen direktör neler söylemiş bi'bakalım.
Özü; "Ey Türk Futbolu! Batıyorsunuz" olan konuşmasında, "Gittiğiniz yolun sonu, çok derin bir uçurum; hala vakit varken bu gidişe bir son verin" dedi.
"Türk takımları zararlarını düşürmek yerine 5 kat artırdı" dedi.
"Avrupa kulüplerinin finansal değeri kayda değer yükseliş gösterirken, aynı dönmede Türk takımlarının borçları 5 kat arttı, Avrupa'nın en borçlu ligi Türkiye'dir" dedi.
"Türkiye zararı düşürmeye çalışmak yerine her sene katlayarak devam ediyor" dedi.
"Bu büyük zararın sebebi; yaptığınız yanlış transferler ve verdiğiniz yüksek maaşlardır" dedi.
"Sizdeki transfer ücretlerini ve maaşlarını Avrupa'nın en zengin ülkesi Almanya vermiyor" dedi.
"Liginiz Avrupa'nın en yaşlı ligidir" dedi.
Umut fakirin ekmeği
"Altyapıya hiç önem vermiyorsunuz Avrupa'da altyapıya en az yatırım yapan ülke sizsiniz" dedi.
"Kulüpleri, hala dernekler kanunuyla yönetiyorsunuz, bu mali yapıyı olumsuz etkiliyor ve artık çağ dışı kalmış bu yönetim şekli dünyanın hiç bir yerinde kalmadı" dedi.
Velhasıl, dedi de dedi...
Özeti: "Kral çıplak" demekti.
Ha bir de,"Türkiye, futbola dair işlerini dünya çapında yapabilir; ülkenizde büyük markalar, büyük reklam olanakları var, alt yapılara yatırım yapın, tesislere yatırım yapın. Büyük bir ülkesiniz,müthiş statlarınız var, müthiş taraftarınız var " demeyi unutmadı.
Daha ne desin?
Bizim de bildiğimiz ama kulağımızın üstüne yattığımız her şeyi söyledi.
Bir faydası olur mu?
Belki… Doğrusu içimizde yine de ümit var, elimizde de sadece bu var.
Umut fakirin ekmeği ya… Sadece o kadar…
BÜTÜN KULÜPLER EŞİTTİR AMA BAZI KULÜPLER DAHA EŞİTTİR
Galatasaray'ın eski başkanlarından Duygun Yarsuvat bir süre önce, "Biz Galatasaraylılar, herkesi kulübe almayız. Belli bir kontenjan vardır. Bunun sebebi Galatasaray'ı daha elit bir kulüp haline getirmektir" diye bir açıklama yapmış ve çoğu çevreden yoğun tepki almıştı. Geçkin, seçkin (!) GS eski başkanı Yarsuvat, "Elit" sözünün arkasında durduğunu tekrarlayarak, "Başakşehir basit takım, şampiyonluk Beşiktaş'a yakışır" sözüyle şimdi yeniden bir polemiğe daha imza attı.
Seçkin değilse...
Türkiye'nin, Osmanlı'nın son yüzyılı da dahil olmak üzere en çok çektiği ve başına gelen onca badirenin en önemli sebeplerinden biri, bu 'Elitist' yaklaşımdır.
Herhangi bir şahıs veya grupla, kendi değerleri arasına mesafe koyan bu tarz, kategorisinde görmediği her ne varsa rahatsız olup, hor görme refleksi ile yaşar. Kazandığı para, aldığı eğitim, yüksek standartdaki yaşantısının, ona kendisini memleketin diğer kısmından üstün görme hakkı verdiğine inanır.
Bileğinin, emeğinin, aklının ve yeteneğinin gücüyle kazanan, 'Seçkin' değilse hakkı yoktur onun gözünde… Başakşehir istediği kadar bileğinin gücüyle, söke söke lider olsun, neticede onun için 'öteki' dir. Kendi standartlarında görmediği için başarısının bir önemi yoktur; zamanı gelince de aşağı indirilmelidir bir şekilde…
'Kıssadan hisse' diyelim
"Üstesinden gelsen de, üstün değilsen üste çıkamazsın" sığ görüşüne sığınan bu eşit(siz)lik anlayışına göre ancak "En eşitler" birbirleriyle yarışabilirler.
Sonra da eşitler içindeki 'en eşit' takım şampiyon yapılır.
George Orwell'in çağdaş klasik eseri "Hayvan Çiftliği'nde, sınıf farkına ayar verdiği o ünlü harika deyişinden bir uyarlama yaparsak "Bütün kulüpler eşittir ama bazı kulüpler daha eşittir" Son tahlilde;
Doğum seçkinleri ayırsa da, ölüm herkesi eşitliyor. Bir elitin mezarının mermer granit olması, onun toprak olmadığı anlamına gelmiyor.
Büyük İskender, Diyojen'i üst üste yığılmış insan kemikleri arasında bir şeyler ararken görünce ne yaptığını sorar.
Ünlü filozof, "Babanızın kemiklerini arıyorum ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu ayırt edemiyorum" diyerek, kralın da kölesinin de aynı yere gömüldüğü gerçeğini vurur suratına… "Kıssadan hisse" deyip, biz çekilelim…
HAREKET, GELSiN BEYAZ BEREKET
Hem sportif açıdan, hem de turizm açısından dağlarımızdaki kar bizlere büyük gelecek vaat ediyor. Yeni yeni tanışmaya başladığımız, hiç yürüyemezken emeklemeye başladığımız kış sporlarından gençler kategorisinde de olsa madalyalar gelmeye başladı. Bunun devam ettirilmesi ve daha büyük başarılara kavuşmak için çok daha ciddi çalışmalar yapmamız gerektiği olmazsa olmaz artık...
Sporcularımızın çalışma imkanlarını senenin uzun aylarına yaymamız gerekir.
Allah'ın verdiği kar nimetinden, teknolojiyi kullanarak daha uzun süreler faydalanmasını öğrenmemiz gerekir.
Diğer taraftan dünyada birçok ülke, gelirinin en büyük kısmını kış turizminden elde eder. Bunun için her türlü altyapıyı, kayak alanları ve otelleri her ihtiyaca hizmet edebilecek şekilde oluşturmuştur bu ülkeler...
Karda büyük kâr var Palandöken, Erciyes, Kartalkaya, Uludağ, Ilgaz gibi kar kalitesi yüksek bir çok kayak merkezimizde, halen kayak yapmaya elverişli şartlar devam ettiği halde oteller müşterisizlikten sezonu kapatmaya başladılar.
Bu konuda her türlü potansiyele sahibiz...
Oysa biz, böylesine büyük bir gelir kapısını, adeta kendi yüzümüze çarpıyoruz. Özellikle bu konuda iç turizmi canlandırmak ve daha büyük pay alabilmek için öğrencilerin ara yıl tatillerinde bazı düzenlemeler yapılması şart artık...
Dünyanın birçok ülkesi Türkiye'de kayak yapıldığından bile habersiz; daha özenli ve iyi planlanmış bir tanıtımla dış turizm de rahatlıkla canlandırılabilir.
Karda büyük kâr var; biraz kımıldasak, az biraz harekete geçsek, beyaz bereket ülkemize yağacak.
Bi'anlayabilsek şunu...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.