Spor siyasetin tam da kendisidir
Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme (Türk Dil Kurumu).
Günümüz dünya literatürünün belki de en çok kullanılan deyimidir "spora siyaset sokmak"...
Spora siyaset sokmak çok ayıp, kınanması ve cezalandırılması gereken bir harekettir. Oysa spor sahalarından siyaset hiç bir zaman eksik olmamıştır.
Tam tersine siyasetin en iyi yapıldığı alanlar spor sahalarıdır ve bundan sonra da olmaya devam edecektir.
Hitler'e karşı durmak
Ülkemizde son olarak geçtiğimiz günlerde Amedspor vesilesiyle gündeme gelen spor ve siyaset ilişkisi spor tarihinin resmi geçidi gibidir.
1936 Berlin Olimpiyatları Hitler'in üstün Alman ırkının dünyaya meydan okuması olarak tarihe geçen en politik ilk büyük spor organizasyonudur.
Bu organizasyonda Amerikalı Jessi Owens 4 altın madalya alarak Hitler Almanya'sının politikasına karşı duruş olarak şahlandırılır.
1968 Olimpiyatları'nda siyahların gördüğü zulmü protesto için Tomie Smith ve John Carlos'un kürsüdeki meşhur pozları hala gözler önündedir. Gerçi özgürlükçü Amerika Birleşik Devletleri tarafından daha sonra bu atletlerin hayatları karartıldı ama olsun gösteri amacına ulaştı.
Spor tarihi bunun gibi örneklerle doludur ve bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazılabilir.
Soğuk savaş dönemlerinde spor sahaları en büyük propaganda alanları idi. Ülkeler büyük şampiyonalarda elde ettikleri başarılarla gençliğe verdikleri önemi vurgulamaya çalışır, bu yolla sempati ve taraftar kazanmanın peşinde koşarlardı.
Şimdi ilk cümledeki siyasetin tanımına dönecek olursak günümüzde yapılan spor karşılaşmalarının hangisinin siyasetin dışında olduğunu iddia edebiliriz?..
Kara Panterli mesaj!
Göğsünde takımının, şehrinin, ülkesinin armasını veya bayrağını taşıyarak sahaya çıkan bir sporcu o takımın, o şehrin veya o ülkenin siyasetini sahalara taşıyor demektir.
Bizler ülkeleri olimpiyatlarda ya da herhangi bir sporun dünya şampiyonalarında elde ettikleri başarılarla gelişmişlik sıralamasına koymuyor muyuz?..
Spor sahaları aslında siyasetin yapılabileceği en gözde alanlardır. Ancak sporda siyaset çok katı kurallara tabi tutulmuştur.
Bu kuralların dışına çıktığında cezalandırılırsın. Zaten bu durum da alabildiğine sırıtır.
Amedspor'un yaptığı da budur. Sporda siyaset yaparken kuralların dışına çıkmak... Yani sporun siyasetini kuralına göre oynamamak...
Yoksa sporun kendi kuralları içinde kalarak yapılan siyasete kimsenin bir şey dediği de yok zaten de olamaz...
Son örneği yine Amerika'dan vererek kapatalım: Super Bowl'de 50.
Final Denver Broncos'un oldu ama gecenin en ses getiren olayı ünlü şarkıcı Beyonce'un şovuydu.
1960'larda ABD'de siyahilere karşı şiddete tepki olarak kurulan Kara Panterler Grubu'nun kıyafetleri ile sahne alan Beyonce, 20 yıllık kariyerinde ilk kez bu kadar politik bir eylemde bulundu.
(Sabah 9 Şubat 2016)
TRANSFER SEZONU BiTMiŞ
Her gazetenin manşetini ayrı ayrı futbolcular süsler; sayfalarını şöyle bir geriye doğru tarayacak olursanız Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor'un ya da diğer takımların transfer listelerinin yüzlerce isme ulaştığını görürsünüz. Taraftar veya okuyucunun gözü, günler aylarca bu takımlara asla gelmeyecek futbolcularla boyanır; aldatılıp oyalanır.
Borç batağına sürüklenen, uçurumun kenarına getirilen kulüplerin yönetim şekilleri, bu transfer kandırmacalarıyla gizlenir. "Transfer bu ne alâ, beni biraz oyala" zamanlarıdır bunlar. Sonra, transfer mevsimi bitiverir. Pek tabii takke düşer, kel görünür. Transfer dedikodularını bitiren gazeteciler, sorgulamaya başlar: "Meğer kulüp batıyormuş... Avrupa Kupaları'na gidemiyormuş...
Elindeki en iyi futbolcusunu satmak zorundaymış..."
Eyvah!.. Tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Bir şeyler yapmak, gündemi hemen değiştirmek lazım gelir. Can simidi olarak yönetici salvoları devreye girer ve karşılıklı yaylım ateşi başlar.
Bir başkan, diğer bir başkana:
-"Filan tarihte şike yapmıştınız..."
Bir diğeri, başka bir diğerine:
-"Hayır, siz şu tarihte yaptıklarınızı iyi bilirsiniz..." derken... Hooop!..
Bir bakmışsınız gündem değişmiştir.
Nasıl ama? Çoktaan unuttunuz bile değil mi borcu, batağı?
BORÇ YAPILANDIRMASI
Ülkemizde neredeyse her 10 yılda bir ihtilal olur ve Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koyardı. Çok şükür ki, o günler artık geride kaldı.
Şimdiki moda; yöneticileri tarafından borç batağına düşürülen kulüplerin on yılda bir kurtarılması...
Bu günlerde, o 10 yıllık devirlerden birisini yaşıyoruz. Batan, daha doğrusu batırılan kulüpleri kurtaracağız ama nasıl?
Kurtarma operasyonu iki şekilde olur diye bilmekteyiz. Birincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bir kanun teklifi verilir. Kulüplerin devlete olan vergi borçları silinir.
İkincisi, bankalar veya diğer finans kuruluşları devreye sokularak borçlar yapılandırılır.
Birincisinde tüyü bitmemiş yetimin hakkı devreye girer ki, bu hükümetin varlık sebebine terstir. Özel
bankalar vermeli İkincisinde
ise kulüpleri kurtaracak bir yapılandırmayı devlet bankalarının üstüne yıkmak gerekir ki, bu bankaların bu hükümet döneminde görev zararı yazmayı çoktan terk ettiği bilinmektedir.
Bu durumda, özel bankalar devreye sokulmalıdır ama onlar da asla almadan vermezler; verseler de onun adı yapılandırma olmaz. Ya da bizim bilmediğimiz bir başka yöntem, devreye sokulmak üzere hazırda ve huzurdadır.
Neresinden bakarsak bakalım, bu yapılacak olanın günü kurtarmaya yönelik, sorunları halının altına süpürmekten öteye gitmeyecek palyatif bir çözüm olduğu aşikârdır.
Kesin çözüm; kulüpleri yönetenleri harcadıkları her kuruşun hesabını vermek üzere sorumluluk altına sokmaktır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.