Kulüpler Yasası'na gerek yok!..
UEFA'nın Galatasaray'a kestiği cezanın ardından "Kulüpler Yasası" tartışmaları, şimşek hızıyla yeniden Türk sporunun gündemine düştü.
Gazete köşelerinde ve televizyon ekranlarında yasanın içeriğine; ne getirip, götürdüğüne dair en ufak bir bilgi kırıntısı yok ama neredeyse kalemi eline alan veya televizyonlarda konuşma fırsatı bulan birçok isim, konuya yüzme bilmeden balıklama dalıyor.
Türk futbolunun düştüğü bu zor durumdan kurtulabilmesi için derhal "Kulüpler Yasası"nın çıkması gerektiğini dile getiriyor; esip gürlüyorlar. "Her kafadan bir ses" satırlarda uçuşuyor. Türk futbolunu kurtaracak bu yasanın içeriğinde acaba ne var, ne gibi bir yeni yapılanma getiriyor; bilen var mı?
Üzülerek görüyoruz ki; bilen de bilgi veren de yok...
***
2008 yılından bu yana, elde hazır bir Kulüpler Yasası metni var ama 'Futbolun baronları' müsaade ederse çıkacak.
Daha doğrusu, futbolun baronlarına kalırsa asla çıkamayacak.
Ayrıca belirtmeliyim ki, kuşa çevrilmiş elden ele dolaşan gündemdeki mevcut yasa tasarısı, Türk futboluna asla merhem olamaz. Çünkü bu metin, bugünkü düzenin devamlılığını sağlayacak bir metin olmaktan ibarettir.
Futbol baronlarının yanı sıra, konunun bir başka önemli yanı; hükümet açısından bu yasanın çıkmasıyla ilgili olan sıkıntıdır. Çünkü; en az otuz maddeden oluşacak bir Kulüpler Yasası, bugünkü yoğun Meclis gündemi içinde büyük bir meşguliyettir.
***
Peki... O zaman çare nedir?
Türk futbolunu, düştüğü bu durumdan kurtarabilmek için spor yönetimine düşen öncelikli iş; TBMM'ye tek maddelik ve iki paragraflık bir yasa teklifi vermektir. Bu durum hükümeti zora sokmayacağı gibi, Meclisi de saatlerce ve günlerce meşgul olmaktan kurtarır. Dolayısıyla, Kulüpler Yasası'nı çıkarmaya çalışmaya, bunun için uğraşlar vermeye hiç gerek yoktur!
Yukarıda sözünü ettiğimiz baronlar müsaade ederse (!) bu iki paragraflık yasa metni, Türk futbolunun hatta Türk sporunun en az on yılını kurtaracak ve bize uzun bir süre kazandıracak çaredir.
O koskoca Kulüpler Yasası'nın özeti olan aşağıda yazdığımız can alıcı iki paragraf, metne eklendiği takdirde -cümleler daha hukuki bir dille yazılabilir elbette- Türk futbolundan kirlilik ve kötülüğün kökü büyük ölçüde kazınacak, Türk sporu kazanacaktır.
Şöyle ki; -"Yöneticiler, kulübün bir önceki yılki gelirinin yüzde yirmiden fazlasını harcayamazlar.
Aksi durumda Başkan ve Yönetim Kurulu üyeleri müteselsilen sorumlu olurlar." "Profesyonel liglerde yer alan takımlar, her sezon en az iki oyuncuyu kendi altyapısından kadroya almak zorundadır."
Şimdi soruyorum:
Yazdığımız bu iki paragraf, Futbol Federasyonu Kanunu'na, Spor Genel Müdürlüğü Kanunu'na veya Dernekler Kanunu'nun herhangi bir yerine yapıştırılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde sadece yarım saatlik bir sürede çıksa, Türk futbolunun bugünkü sıkıntıları büyük ölçüde giderilir mi giderilmez mi?
Futbolumuzu ve kulüplerimizi yönetenlerin, bu iki paragrafın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden geçmesine asla razı olmayacaklarını tahmin etmek zor değil elbette ama olmazsa olmaz kurtarıcı şifre budur.
***
Şimdilerde neredeyse herkes Galatasaray'ın eski başkanı Ünal Aysal'ı, takımı bu duruma düşürmekle suçluyor; camia, takımı bu duruma düşürdüğü için yapılan gereksiz 67 transfer, harcanan 150 milyon euro nedeniyle asıp, kesiyor değil mi?
Boşuna...
Aysal biliyor ki, tüm bu atıp, tutanlar ona hiçbir şey yapamazlar.
Her şey yasal çünkü...
Daha doğrusu onun icraatlarını engelleyecek veya düzenleyecek bir yasa ortada yok.
Bir boşluk var ve bu boşluktan birçokları gibi alabildiğince yararlanmış bir sayın başkan var... O kadar!..
Bir aile şirketini batırdığınız zaman devlet gelir size hesap sorar; nedenlerini araştırır.
Oysa, tüm kamuyu ilgilendiren, moral değerlerimiz üzerinde büyük etkisi olan kulüplerimizin gelir giderlerini düzenleyen ve nasıl yönetilmesi gerektiğini izah eden bir yasamız yok!..
Bugün Türk futbolunda" iyi başkanlar ve iyi yöneticiler" istisnaî duruma düşmüş durumdadır.
Halbuki istisnalar, kötü olanlar içindir. Her camianın arasına kötüler karışır.
Bizim futbol kulüplerimizi yönetenler arasında, artık iyiler istisna olmuştur ne yazık ki...
***
Sorun; kulüplerimizin devasa gelirlerine göz diken veya 'iyi niyetle' söyleyelim bu gelirleri yönetmeyi bilmeyen başkan ve yöneticilerin, bir şekilde Türk futbolunun üzerine çöreklenmesinden kaynaklanıyor.
Başta üç büyük kulübümüz olmak üzere bütün kulüplerin ileriye doğru en az on yıllık gelirleri satılmış, bankalara temlik edilmiş durumdadır.
Kulübün bir önceki yılki gelirinin belli bir yüzdesinden fazla harcayamama şartı getirdiğinizde kötü niyetli, futbolun sırtından geçinmenin yollarını arayan veya şöhret olmaya çalışan yöneticilerden kaç tanesi o koltuklarda kalır sizce?
Bırakın Süper Lig takımlarımızı üçüncü ligde, hatta amatör kümede oynayan kulüplerimizin bile alt yapıları vardır. Ancak gelin görün ki, hiçbir genç o alt yapılardan üst yapıya çıkıp da top oynayamaz.
Neden?.. Çünkü alt yapıdan direkt çıkan genç, aradaki menajerlere ve tüccar yöneticilere hiçbir şey kazandırmaz da ondan.
Yetenekli gencimiz, alt yapısında yetiştiği kulüpte oynayabilmek için öncelikle şöyle birkaç takım dolaşmak zorunda kalır.
Bu arada, birilerinin cebini de epeyce şişirir. İşte, yukarıda yazdığımız tek bir cümle bu sömürü düzenini büyük ölçüde bitirmeye yetecektir.
***
Kulüpler Yasası muhakkak ki kesin çözümdür. Tabii, o yasada başkan ve yönetici olabilmek için ciddi kriterler, mali disiplin konusunda kesin maddeler olursa...
Bugünkü konjonktürde bu yasayı çıkarmak da, çıkarmayı denemek de çok zor. İdeal olanla, olabilecek olanı çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
Bu yüzden işimizi en azından şimdilik görecek bir kaç madde ile bu sıkıntılı dönemi atlatmamız mümkündür. Şu an için ilk iş olarak, akıllı ve
hızlı olmak zorundayız.
Torku şoku
Geçtiğimiz hafta, arada kaynayıp giden bir haber çoğu kimsenin dikkatini çekmedi. "Çektiyse de dikkate almadı" diyelim. Oysa Türk sporu için büyük bir kayıp ve adeta bir yıkımdı bu olay. 1955 yılından beri bisiklet sporunun önde gelen kulüplerinden olan,Türkiye'nin ilk ve tek continental (kıta) bisiklet takımı Konya Torku Şekerspor, menajer ve sporculara dahi hissettirilmeden, sessiz sedasız kepenk indirdi.
Hem de Türkiye'nin en yüce makamı adına düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, en üst kategoriye (pro tur) yükseltilmişken...
Hem de, bu büyük Tur'un arefesinde ve bu yarışta yer alabilecek tek takımımız Konya Torku Şekerspor iken...
Hem de, bir Avrupa Şampiyonu ve Akdeniz Oyunları 3'üncüsüne sahip takımda, başarısızlık söz konusu değilken...
Türk sporunun çok şey beklediği hatta Olimpiyat kürsüsü hayal ettiği Ahmet Örken o takımda iken... Özetle; şimdi Ahmet de dışarıda kaldığı ve takımı olmayınca yarışmalara da katılamayacağı için olimpiyata hazırlık yapamayacak.
***
"Bu sene Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu en üst kategoride düzenlenecek" dedik ya... Bilmeyenler için bir daha altını çizelim. Dünya televizyonları bu yarışı naklen verecek.
Biz, bir hafta boyunca dünyanın en iyi bisikletçilerini, en iyi takımlarını izleme şansına sahip olurken; bütün dünya da, İstanbul başta olmak üzere bizim Ege ve Akdeniz kıyılarımızın güzelliklerini "Kızılkule'den Kızkulesi'ne pedal pedal pedal" izleyecek.
Gel gelelim, bir hafta boyunca ülkemizi tüm dünyaya tanıtan göz bebeği bu organizasyonumuzda bir tek Türk bisikletçi ve Türk takımı olmayacak.
Torkulu yöneticiler neden böyle bir karar aldı bilemiyoruz. Ancak, sorun maddi sıkıntı ise -ki haberler bu yönde- Olimpiyat yılında ve Tour of Turkey öncesinde, sporumuzun yöneticileri böyle bir olaya asla izin vermemeliydi. Olimpiyat kavramının bizim için birazcık önemi varsa, sporumuzu yönetenlerin böyle bir konuyu çok ciddiye almaları gerekliydi.
Sonuç olarak; futbola milyarlarca lira akıtan Türk sporunun doğal sponsoru İddaa, yıllık gideri sadece ikinci lig seviyesinde bir futbolcunun ücreti kadar bile olmayan bu takıma yapacağı maddi yardımla, bu işi geri döndürebilir.
İddia ediyoruz ve biliyoruz ki, İddaa isterse yapar!..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.