Milli maçın ardı-2
Bu grupta sadece Çek'leri yenebilirdik, o da yenebilirsek işte...
Ama yok, Hırvatları da, İspanyolları da yenecektik, yenemesekte öyle yazacak, konuşacaktık ki hain ilan edilmeyelim peşin peşin.
Milli şuur bunu gerektirirdi...
İşte bunlar hep gaz!
Verdik birbirimize gazı, acımadık...
Şu hani şov programlarında yutturulan gaz gibi...
Ya sesimizi inceltti gereğinden fazla ya da kalınlaştırdı cüssemizi aşarcasına.
Fatih Terim'e gazla yürütür diyenler kadar, gazı alanlar, verenler olarak suçu bir ortaklaşalım şöyle hele...
Öyle kenara çekilmeyin, siz de az gaz verenlerden değildiniz hoş!
Özetle...
Diğerlerini yenme ihtimalin, gruplara kalma ihtimalin kadar "Bal'istatistik, Bal'olasılık" hesaplarına bağlı idi...
O aşamaları geçelim...
***
İspanyolları yenemezdik... Bir ihtimal, uzaktan vurur, eğrisi doğrusuna gelir, yenebilirdik, olmadı...
Anzer'den kuvvetli bal gerekiyordu ona, olmadı!
Gelinen aşama felaket... Bir turnuva, böylesi büyük bir organizasyonda eşine çok rastlanılacak bir durum değil.
Mağlupların alkışlandığı, bağırlara basıldığı şenlik yerinde üstelik...
Arda yuhalandı...
Son dönem Türk futbolcusunun gelip, gelebileceği en üst noktayı göreni, en önemli markası yuhalandı beyler...
Öyle pat diye okuyamazsınız problemi...
Tribünler(müşteri) her zaman haklıdır diyenler de oldu... Tribünler hatalı diyenler de...
Onu sahaya süren hepsinden hatalı diyenler de... Ki ben de bu sınıftayım!
Hatalar birbirini kovaladı..
'Ders almam veririm' diyen Terim, Cenk yerine Burak'la başladı, başka da hiçbir operasyon yapmadı.
Kendi doğrularımla gelir, kendi yanlışlarımla da giderim dedi adeta...
Meydan okuma gibiydi...
Güzel meydan okumaydı Allah için...
Lakin ondan beklenen, her Türk milli takım teknik direktörlerinden beklenen kadardı; oyunu okuması, rakibi okuması idi...
Meydan okumaları değil!
***
Gelinen nokta Ozan'ın saçındaki kırıklar kadar bile hayal kırıklığı değil benim için...
Beklentim zaten düşüktü... İlk iki maçtan 3 ve üzeri gol yeneceğini yakınımızdakilere söyleyebildik sadece...
Korktuk, hain ilan edilmek bile var bu işin içinde...
Şimdi duyuyoruz ki, primler konusunda içerisi kaynıyormuş.
"Prim vermemek lazım bu dedikodulara" diyemiyoruz.
Asıl "prim vermemek lazım bu tip oyuna" ama en büyüğünü veriyoruz işte, namımız yürüsün öyle değil mi?
Aklıma tam bu noktada yabancıların para konusunda "gününde vermezsen oynamazlar" sözü geldi.
Profesyonellerin parasını gününde vermek lazım onu milli testten geçirmiş olduk sanırım!
İyi oldu...
Sadece şunu anlamadım iki maçta...
Mücadele noktasında oyuncuların kilometre yapamayacak halde olmalarına şaşırdım hepsi o kadar...
Gerçi olsun...
Kilometreyi de 'spor' arabalarıyla yaparlar... Maksadımız spor olsun, öyle değil miydi?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.