Bakış açısı!
- Hakkı Yalçın Yazıları
- 31 Ekim 2024, 19:46:05, Güncelleme: 01 Kasım 2024, 06:50:10
Bundan 15 yıl önce Saracoğlu'nda oynanan Fenerbahçe-Trabzonspor maçında bir pankart asılıydı. Ajda Pekkan'ın "Haykıracak Nefesim Kalmasa Bile" şarkısının nakaratının yazılı olduğu ve gözleri görmeyen bir babayla oğulun fotoğraflarının sergilendiği bir pankart. Şarkı sözünün en can alıcı satırına takılmıştım "gözlerim görmese ben bulurum yine!" 2009 yılında maçın ertesi günü yazdığım yazıyı ve başlığı hatırlıyorum. "Gözlerim gözlerin olsun baba!" Maçın heyecanına yenik düşmesi gereken bir yaşta gözleri görmeyen babasına spikerlik yapan bir çocuk hepimizi ağlatmıştı.
Çok şeyleri kaybettiğimiz futbol dünyasında hafızamda güzellikler duruyor, onları almalarına izin vermiyorum. O yüzden Fenerbahçe- Trabzonspor maçlarının kendine yakışan biçimde sonlanmasını istiyorum her zaman. Yıllar önce Fenerbahçe'nin şampiyonluk kazandığı maç sonrası Trabzon'dan alkışlarla uğurlandığını gördük. Trabzonspor'un İstanbul'da Fenerbahçe'nin şampiyonluğuna engel olduğu maç sonrasında rahatsız edilmeden başı dik olarak stadı terk ettiğini de gördük. O zamanlar başka zamanlardı. Sosyal medyadaki nefret timleri ortalığı yakıp yıkmıyor, futbolcuların içinden taraftarları kışkırtan futbol teröristleri de çıkmıyordu.
Geçmişe yolculuklar eski güzellikleri anmaktır biraz. Biraz da şimdiki zamana bakıp kaybettiklerimize yanmak. Futbolun varlığı güzelliklerin yokluğuna armağan edilmesin istiyoruz. "Futbolun özgeçmişi sevgiyse geleceği nefret olmasın" diyoruz. Kime diyoruz? Yöneticilere, medyaya, futbolculara, tribünlere ve hakemlere! Gözleri görmeyen babasına spikerlik yapan "gözlerim gözlerin olsun baba" diyen çocuğun asaletini, neden sosyal medyada yorum yapanlarda göremiyoruz? Artık herkes gazeteci herkes yorumcu. Onların görüş alanlarında da yalanlar ve talanlar var. Kara para yasalarının hüküm sürdüğü bir ülkede gördüğünü söylemek ve yazmak bu mesleğin kurallarında yok. Ne büyük utançtır ki sistem onlara gözü gibi bakıyor.
Bizim gazete sayfalarında kurduğumuz nostaljik cümlelerin sosyal medyadaki sövgülerin ya da yağcılığın yanında zerre kadar değeri olmadığını biliyoruz. Bunlara "zamanın ruhu" diyorlar. Bizler eski zamanın ayak izlerini takip ettiğimiz için belki de yazmayı bırakmamız gerekirdi ama ne yapalım ki "zorundayız!" Çünkü yazmayı seviyoruz. Parayı bulmak için değil, geçinebilmek için yazmayı!
Geçen yıl bir dost sohbetinde yeni tanıdığım bir adam, 45 yıllık gazeteciliğime, bin tane şarkımın seslendirilmesine karşılık sadece bir evim olduğu öğrenince şaşırmıştı da bir soru yöneltmişti. "Siz nasıl oldu da parayı bulamadınız Hakkı Bey?" Onun kastettiği parayı tahmin ettiğim için cevabım hazırdı; "aramadım ki!" Kimsenin parasında gözümüz yok ama birileri çıkıp hesap sorsun isterdik. Ne yazık ki yasalar önünde parası olanla aynı hakka sahip olmadığımızı biliyoruz.
Rüzgarın yönünü değiştiremezdik ama rüzgar da bizleri değiştiremedi. O yüzden hala arkadaş ıslıklarını çalıyor, saklambaç oynarken kaybettiğimiz çocukluk arkadaşlarımızı arıyoruz. Ve hala serveti onuruyla ölçülen mazinin asil futbolcularını, onurlu spor yazarlarını yad ediyoruz. Onlar sadece tarih sayfalarında değil, yüreklerimizde de harcamaya kıyamadığımız çocukluğumuzun efsaneleri olarak kalsın. O futbolcuları izlemek, o gazetecilerin yazdıklarını okumuş olmak da bizlerin gururu olsun. Olsun da "gözlerim gözlerin olsun baba" diyen çocukların yüzüne bakacak yüzümüz olsun!