Fener ışığı!
Bir gazoz şişesiydi çocukluğumuz, birlikte yudum yudum içtiğimiz. Şişenin kapağını dişlerimizle açtığımız bile olurdu. Dişinle tırnağınla toprağı kazımak gerçeğine saygı duyuşumuzdan belki. Çocukluğumuzda gözümüzün önünde para sayanları hiç görmedik, küçükleri sevenleri büyükleri sayanları çok gördük. Şimdi sepetlerinden çıkardıkları yılanları oynatanları da görüyoruz, sistemi parmağında oynatanları da. Şimdi kara para kasalarının adalet yasalarından söz ettiğini bile görüyoruz.
Birkaç gün önce oturduğum mahallenin parkında iki delikanlı yanıma geldi. Futbol ağacına yaslanmış iki lise öğrencisi, ikisi de Fenerbahçe taraftarı. Hayallerinin bir yanı kanatlanmış bir yanı kuşkulu. Her zamanki soru; "bu sezon şampiyon olacak mıyız?" Gülümsedim; "kaç sezondur kaderin rotasını kendi elleriyle değiştirenlerin kendilerini değiştirdiklerini umuyorum." Sonra da onlardaki kuşkuları onardım. "Ligin daha başı" dedim, "ama Fenerbahçe sezon başından beri izlediğiniz takımdan daha güçlü. O gücü de gelecek maçlarda gösterecektir." Bu defa onlar gülümsedi!
Hakemliğin arpasını yiyen atlar vardı, boş buldukları meydanda koşturuyorlardı. Adaletsizlik sırtımızdaki kamburdu. Geceleri tambur çalan insanları dinlemekle, sosyal medyadaki nefret dolu söylemler arasındaki farkı da anlattım onlara, hakem yapılanmasının ve vicdansızlığın yan etkilerini de! Hafızamı yeniledim. Fatih Terim'e uşaklık eden sisteme Rizespor maçında şampiyonluk armağan eden hakem Serkan Çınar'ın, yıllar sonra VAR hakemini işaret eden pişmanlık seanslarını duyduğumdan bahsettim. "Bugün pişman olacağına dün cesur olsaymış" diye not düştüm. Abdullah Avcı'nın çalınan şampiyonluğunun bedeli hiçbir özürle ödeşemezken, "bu düzenin belinin kırılması için hakem çetelerinin kökünün kurutulması gerekiyor" dedim. İkisi de başını yana salladı. Bazı şeylerin gerçekleşmeyeceğini bildikleri için belki.
Mourinho'dan yana umutları da çoktu hayal kırıklıkları da. "Herhalde bir zaman tünelinin içinden geçiyor" dedim. Ardından da (şu anda kapalı devre ama açılır) diye parantez açtım. "Peki, İrfan Can Kahveci'yi niye yedekte bekletiyor?" dedi biri. "Her teknik adamın kendi şarkısı vardır da bazen yanlış notalara bastıklarını anlayamazlar" diye müzik tarafımı futbolun gerçeğine kattım. "İrfan Can Kahveci hit şarkıdır, Mourinho istese de istemese de listelere girecektir" dedim hoşlarına gitti.
Maximin'den memnun halleri vardı, En Nesyri için sabır ağacının köklerini suluyorlardı. Onlar için savunmadaki en sağlam isim Becau'ydu. Cengiz Ünder'in dizlerinin bağlarının çözülmesine hayret ediyorlardı. "Tadic bu sezon bizi şaşırtıyor" derken övgülerini sundular. Dzeko'ya saygılarından "yaşlılık" konulu bir etiket yapıştırdılar. Fred ve Szymanski'den daha farklı performans bekliyorlardı. Kaleci Luvakovic'e de fazla güvenmiyorlardı. "En çok kimi özlüyorsunuz?" diye cevabını bildiğim bir soru yönelttim. İkisi birden "Ferdi Kadıoğlu" dedi. Onlar gözlerinde Fener ışığı, Kanarya aşığı iki delikanlıydı, bir anda uçup gittiler.
Hangi takımın taraftarı olursa olsun gençlerle böyle bir muhabbete de hazırım, o muhabbeti bu köşede dile getirmeye de! Yeter ki fanatik olmasınlar
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.