30 Temmuz 2024 | Salı

Düğün gecesi

Harcamaya kıyamadığımız çocukluğumuzun efsanesiydi futbol. Yerde bulduğumuz gazete sayfasını çömelip okuyacak kadar meraklıydık. Gazeteciliğin rütbesi kalemdi yürekti, ayaklar kadar yüreklerdeki hünere el yazması sözler üretmekti. Kader can yeleği dağıtırken bazen geç kalır, bazen ayrımcılık yapar. Bu mesleğin çilesini çeken gazetecilere duyduğum saygı; emeklerinin karşılığını alamamış oldukları kadar adam duruşlarını değiştirmemiş olmalarıdır.


İnsanları okumak bırakılınca insanlar da gazete okumayı bıraktı. Meydan sosyal medyadaki tetikçilere ve trollere kaldı. Paranın kokusunu alınca, aç sırtlanların kan kokusundan daha büyük iştahla koşanlar varken, bu kadar karaktersiz tetikçiye yetecek kara para da futbolda mevcut. Her yıl hacim genişliyor çünkü!


Hafta sonunda gazeteci dostum Gürcan Bilgiç'in oğlunun düğünündeydim. Gürcan Bilgiç'i yıllardır tanırım severim. Klas adamdır, beyefendidir. Kendi doğrularının izindedir. Her şeyden önemlisi harika bir eş ve babadır. Düğünün şahitleri Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç ve bir dönem Futbol Federasyonu Başkanlığı yapan Mehmet Ali Aydınlar'dı. Türkiye Spor Yazarları Derneği'nde harika bir yaz düğünüydü. Nikah töreninde Gürcan Bilgiç ve eşi Feride Bilgiç'in yüzündeki ifadeye baktım da bir anne ve baba için hayat sahnesindeki en mutlu anlardan biriydi.


Düğünde yıllardır göremediğim gazeteci dostları gördüm. Hepsi de yoklukları fark edilen yürekli insanlar. Bir sonbahar hüznü hissettim. Hiçbirinin geri dönmek için sebebi yok. Gazetecilik mesleği hepsinde çoktan bitmiş bir masal. Rüzgardan kırılmış dal, o rüzgarı bir daha sever mi sanıyorsunuz? Düşündüm de o foto muhabirleri kaçan pozisyonlarla uğraşmakla yakalayamadan kaçırdıkları ne çok gün biriktirmişler. Şimdi küçücük bahçelerinde domates biber ekerek kendilerine kocaman bir dünya kurmuşlar da hayatlarını geri almışlar.


45 yıldır gazetecilik yapıyorum, şarkı sözü yazıyorum. Bine yakın seslendirilmiş şarkım var. Mal beyanımı da Takvim Gazetesi'ndeki köşemde yayınlamıştım. İki odalı evimden başka bir şeyim yok. Hiçbir zaman karaborsaya düşmedim ama ayağa da düşmedim. Milyon dolarlık konaklarda oturan "o biçim" gazetecileri de sevmedim, Amerikan ajanlarını da! Şarkılarım olmasa daha bir geçim zorluğu çekerdim yalan değil. Çocukluğumda emeklilerin köstekli saatlerine bakıp aydınlık bir geleceği özlerdim. Şimdi geleceği karanlığa kurulmuş bir ülkede masmavi geçmişi özlüyorum. Bilginin zarafetin ve kültürün zerre kadar değer bulmadığı bir medya dünyasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorum çünkü.


Tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası'na katılan U19 Milli Takımı'nın Norveç karşısında 10'uncu penaltıyı kaçırarak Dünya Kupası finallerinden yoksun kalmasına kahroldum. Bu takım Avrupa Şampiyonası'nda sadece Fransa'ya kaybetti, şampiyon İspanya elimizden zor kurtuldu. Bu finallere katılmak bile zafer sayılır. Takımın Teknik Direktörü Soykan Başar, yıllardır altyapının emekçisi olarak sihirli bir serüven yaşattı bizlere. Arda Güler, Semih Kılıçsoy, Kenan Yıldız, Can Yılmaz Uzun bu takımdan A Milli Takım'a geçiş yapan futbolcular. Soykan Başar'ın Avrupa ülkelerini didik didik ederek bulduğu nice yetenekli genci gelecek zamanlarda da izleyeceğiz. O yüzden bu adama gözümüz gibi bakalım. Hem efendi hem bilgili hem de kaliteli bir teknik adama sahip olmak futbolumuzun talihidir çünkü.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor