Madalya!
- Hakkı Yalçın Yazıları
- 26 Eylül 2022, 21:12:02, Güncelleme: 27 Eylül 2022, 08:57:20
Pazar günü İstanbul Ataköy'deki Makriköy Restoran'da Fenerbahçeli Sağlık Çalışanları Derneği'nin yemeği vardı. Yemeğe davetli olan futbolcuların adını duyunca hemen koştum. Hepsi de gençliğimin ya da olgun yıllarımın unutulmaz insanları. Hepsi de futbolda iz bırakan yürekli adamlar. Serveti onuruyla ölçülen futbolcular sergisinde hissettim kendimi.
Sonra Puşkaş Ergun'u gördüm; Ergün Öztuna. Gençliğimin film afişleri gibi. Top ayağına geldiğinde resital verir, gerektiğinde topa her dokunuşta arkadaşlarına yol gösterirdi. Alpaslan Eratlı; ayaklarıyla şiir yazardı, üstelik bir dakika bile oyundan kopmadan ve kıran kırana. Engin Verel; genç yaşında Kanarya'ya takılan kanat olmak herkesin harcı mı? Ogün Altıparmak; emekçiliğin ve teslimiyeti reddetmenin sembolüydü. Ersoy Sandalcı; bileklerindeki incelik ve ustalık bugün bile mumla aranıyorsa sebepsiz değildir. Oğuz Çetin; galibiyete yazılmış futbol bülteni. Üstelik sanat yanını temsil eden satırlarla. Nevruz Şerif; ulaşma isteğini hiçbir zaman kaybetmeyen zarif yolcu, maç bitmeden duraklarda inmezdi.
Restoran'ın sahibi Fenerbahçe'nin unutulmaz kanat oyuncularından Mustafa Arabacıbaşı; yani Tavşan Mustafa. Seyredenler bilir, başkalarının oturduğu yerde anlatamadığını Mustafa koşarak anlatırdı. Sonra Onur Kayador'u gördüm. Hırsın ve becerinin bu kadar yakıştığı kaptan azdır. Sonra Cemil Turan'a koştum. Topla giderken şahlanışların ve ani frenin eşi bulunmaz forveti. Tevazu aynı, bakış aynı. Zafer Tüzün; saha içinde kendi özellikleriyle formüle ettiği pozisyonların mühendisi. Fenerbahçe forması giyip kısa zamanda iz bırakan Serdar Şenkaya, sakatlıklara yenilmese verdiği hizmeti kaça katlardı kim bilir! Şenol Çorlu; bugün futbol oynasa "uzay kapsülü" olarak nitelendirildi. Cem Pamiroğlu; sihirli bir yanı vardı. Top ayağına geldiğinde telaşa mahal yoktu ama rakibi paniğe sürüklemekte de üstüne yoktu.
Hey gidi yıllar. Genellikle ahşap zamanlardı. O zamanlar "Fabrika Kızı" plağı çalınırdı pikaplarda. O zamanlar "Hayat Bayram Olsa" diye tempo tutardı insanlar. Aşklar yürek üzerinden işlem görürdü, kirli para üzerinden değil. Futbolda böylesine "yabancı hayranlığı" yoktu, züppelik ve düşmanlık hiç yoktu da karanfil kokusu çoktu. Kulüplerin borç batağında yan yattığı, yöneticilerin banka kapılarında el açtığı görülmüş değildi. Şimdi gördüklerimiz gerçek. Görmediklerimiz daha gerçek!
Tarih; arşivde saklanmış dosyaların içindeki yazılar ve resimlerden ibaret değildir. Tarih; aynı zamanda yüreklerde bırakılan tertemiz izlerdir. O futbolcular ki tarih sınavlarında en çok "sadakati" çalıştılar. Sadece sokak çeşmelerinin önünde eğildiler, bir de ayakkabılarını bağlarken. Veresiye defterine borç yazdırdığında, "önemli değil paran olunca ödersin" diyen mahalle bakkallarından alışveriş yaptılar. Hiçbir zaman sevda siyaseti yapmadılar. Onlar Fenerbahçe'nin ve futbolun göğsüne takılan şeref madalyalarıydı ve hala parlıyorlar. O yüzden onlara koştum! P