Sonbahar
Sonbahar akordeon çalıyordu.
Rüzgar nereye, yapraklar oraya.
Bir baktım Platini bankta oturuyor.
Sanki bir adalet zorbası oturuyor. "Hayrola" dedim, "Ne işin var burada?" "Engizisyon mahkemesi kurmaya geldim" dedi.
Avrupa kupalarından ihraç edilen takımların sivil yargıya gitmesini engellemekle görevli bir UEFA Başkanı, altına kaçırdığı cümlelerin üzerinde tepiniyordu. "Avrupa komisyonu bizi mahkemelere karşı korusun." İçine kusan bir adamın karşısında susmak!
Elbette mümkün değil. "Sizi para yönetiyor, adalet değil" dedim.
Aslında edebi olmayan bir kaç laf daha söyledim ama siz duymayın.
Futbolcu fotoğrafı vardı elimde, atıkların bulunduğu çöp kutusuna attım. Böyle bir adalet zavallısına bunu yakıştırdım.
* * *
Sonbahar ıslık çalıyordu.
Rüzgarlar yokluğa sürüyordu bahaneleri.
Bir baktım, Aykut Kocaman kendi gölgesine oturmuş. "Yobo, Kayseri'deki galibiyete sebep sayılıyorsa, siz de kötü futbola sebep sayılmalısınız" dedim.
Asık suratıyla bakmayı özellik saydığı için sustu. Ben susmadım. Stoch'un kulübedeki yerinde örümcek ağları vardı.
Olanları kulübede oturtmakla, olmayanların arkasında durmak arasında da, bir karış mesafe vardı. "Yokluğa sığınmak da hakkınız değil" dedim. "Fenerbahçe formasını giymiş bir adama baktığınız zaman...
O formanın içinde her zaman bir adamdan fazlası olmalıdır.
Onlar el üstünde taşınmayı bildikleri kadar.
Ateşte yürümeyi de bilmek zorundadırlar."
Yalnızlığının saçlarını düzeltti, oralı bile olmadı.
Aslında çok şeyin deliliydi, onun inatları.
Sonbahar klarnet çalıyordu.
Hayatın kirli çamaşırlarını kurutuyordu rüzgar.
Baktım, masada birkaç hakem. "Pardon" dedim, "Siz puan cetvelinin emlakçıları mısınız?" Arsızca güldüler. "Bakıyorum yine korkaksınız, yine adam seçiyorsunuz." Oralı bile olmadılar. "Adaletin değil, sistemin hakemlerisiniz!"
Kullandığım cümlelerin bir şeylere merhem olmayacağını bilecek yaştaydım ama hırsımı alamadım. "Sizler mesleğinizin inkarı, futbolumuzun da katilisiniz!" Duymadılar.
Ruhlarının kanalları tıkalıydı belli ki.
Giderken masaya not bıraktım. "Hiç olmazsa biriniz sifonu çeksin!"
* * *
Sonbahar dümbelek çalıyordu.
Tülleri havalandırıyordu rüzgar, etekleri zil çalıyordu delikanlılığın.
Baktım da aynı kaptan yiyen yorumcular topluluğu, çimlerin üzerine oturmuş. "Organ mafyası bunların vicdanını çalmış" diye söylendim kendi kendime.
Televizyonlar kalleşlerini bekliyordu o saatlerde.
Paradan ve popülerlikten başka hiçbir ideal yüklenmemiş adamlar da, pozisyonların leşlerini bekliyordu. "Siz paradan başka ne biliyorsunuz?" diye sordum. "Futbolu biliyoruz" dediler bir ağızdan.
Kargalar güldü.
Onların leşlerinden kalanları yemeye başladılar.
Yaratılan futbol ortamı onların eseriydi ya, onlara da bir mesaj bıraktım. "Hiç kimse sevemez kuşlar kadar ağacı.
Hiç kimse sevemez sizler kadar parayı..."
İster reklam arasında okusunlar...
İster rozet yapsınlar!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.