Sessizliğin devrimi
Fenerbahçe bir varoluşun yeni başlangıcında sadece ışığa koşmadı dün gece. Yokluktan varlığa koştu.
Diğer büyüklerin küçük başlangıcına inat, sarı lacivertliler sezona büyük harflerle başladı. "FENERBAHÇE." Her ne kadar futbol olarak kendini ihbar etse de, mücadele gücüyle itibar gördü.
Saha dışında yeteri kadar yıpratılmış bir takımın, lige başlangıcını merak etmiştim.
Baktım da, ilk dakikalarda üreten yanı yetersiz bir Fenerbahçe. Savunma kontrolsüz. Bilica'da yine denge sorunu var. Bekir klasik yetersizliğinde. Ziegler'in ayağına top yakışıyor ama alışma turlarında. "Gelecek hatalarda değişmez olurum" anonsuyla...
Orta alana baktım, en güçlü resim Mehmet Topuz. Onun da Bekir'le uyum sorunu fena halde ortada.
Sağ kanattaki ölgün ruha karşılık, solda Dia'dan kesik kesik bindirmeler izliyoruz ama o da yardımlaşma sanığı!
Baktım da, Fenerbahçe yine Alex'in ayaklarına emanet.
Topla buluştuğunda gol için düşünce üretimi başlasa da yetersiz.
Olmayanların, olanlardan değerli olduğu Fenerbahçe gerçeği ilk yarı tümüyle sahada.
Maçın 22. Dakikası var ki, Orduspor'dan Fatih Tekke, boş kale ve 4 metrelik mesafeden topu dışarı atarken, kaçırmanın gol atmaktan daha zor olduğu bir pozisyona imza attı. Komik videolarda günlerce gösterilmesi gereken bir pozisyona…
Orduspor'un kartlarını açık oynadığı bir ilk yarı. Kendilerine güvenin tüm halleri sahada.
Dişinden tırnağından artırıp harcadıkları pozisyonların karşılığını alamamak, son vuruş eksikliği.
Buna karşılık, ilk yarıda Orduspor'un bulduğu pozisyonlar, Fenerbahçe savunmasının ve orta alanının kendini ele verdiği pozisyonlardı.
Savunmanın geneline bakınca, Fenerbahçe adına karamsar olmak için birçok haklı neden gösterebiliriz ama iyimser gözle bakarsak, takımdaki sadakati inkar edemeyiz.
Her şeye rağmen, onca eksiği, saha dışındaki travmayı da hesaba kattığımız zaman, Fenerbahçeli futbolcuların verdiği mücadeleyi gönül seferberliği olarak değerlendirmek de, vicdani sorumluluğumuz.
Çünkü takımda koşulsuz bir disiplin vardı.
Atılan gol de bu disiplinin eseriydi.
İkinci yarıda, Fenerbahçe'nin tek farklı skorun getirdiği rahatsızlığı hisseden tedirgin bir hali vardı ama bu maçın altından kalkacak tecrübesi de mevcuttu. Caner'in oyuna girmesinden sonra Ziegler'in daha katılımcı olduğunu gördük. Bienvenue'nin alan genişletmekte ve rakibin arkasına sızmaktaki ustalığının hallerini gördük. Alex'in harika röveşatasının kaleci tarafından çıkarılışına iki ayrı alkış tuttuk.
Verilen pozisyonları da, bir yanını hayati adamların eksikliği, öte yanını "seyirciden yoksun olmanın getirdiği eksiklik" olarak not ettim. Omuz omuza çarpışarak alınmış galibiyeti "tırnak içine" aldım.
Bütün olumsuzluklara rağmen ligin ilk haftasına böyle bir başlangıç yapmayı "sessizliğin devrimi" olarak değerlendirdim.
Çünkü bir takımın bu şartlarda maç kazanması devrimdir.
Futbolun rütbesi emektir, dün gece Fenerbahçe çok emek harcadı.
Futbolun hukuku alın teridir, dün gece Fenerbahçe çok koştu.
Dün gecenin adli muayenesinde toz kondurulmayan bir gerçek daha vardı ki.
Bu sezon Fenerbahçe'nin ömrüne biçilen kader, oynanan futbolla bağlantılı değil.
Onları hırslandıran özel bir durum var.
Ve görünen o ki, Fenerbahçeli futbolcuları sadece futbol emzirecek. Onlar sadece futbolun köleleri olarak kalacak.
Futbolun genetik ruhu da bunu emrediyor zaten.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.