Devamı olacak
Seyrantepe'deki derbi, utanılacak olaylar ile bitti. Galatasaraylı arkadaşlarım bile ne diyeceğini bilemiyor, Kadıköy'deki bazı maçlarda, futbolcular arasında yaşananları örnek göstererek kendini rahatlatmaya çalışıyor.
Olmaz… Gerilimin olmadığı bir derbi yaşamadık.
Hepsinde tansiyon yüksekti zaten.
Ama saha içinde böyle şeyler olmamıştı.
Oyuncular rollerini tribünlere veya yöneticilerine bırakır, kendi maçlarında birbirlerine saygı göstermeye çalışırlardı.
Bu kez bunu da kaybettik ve maalesef savunanları da var. Bir değil, bir çok oyuncunun, Melo dışında, Sneijder ve Eboue'nin, bazı durumlarda Burak Yılmaz'ın da meslektaşını tahrik etmeye çalıştığını gördük.
Sertlik ile tahriki veya hırs ile terbiyesizliği birbirinden ayırarak düşünmeye çalışıyorum. "Ne olursa olsun, kazanalım" diye düşünerek çıkmışlardı sahaya.
Böyle de yönlendirilmiş ve muhtemelen de bir planın parçası olmuşlardı.
Neden mi böyle düşünüyorum.
Sahayı terk eden oyuncusunu sakatlandı zanneden Mancini'nin, "Niye yere yatıp vakit geçirmiyorsun" diye kızdığını, iteklediğini gördük herkes gibi. Oyunun parçasının, kazanma hesabını tahlil ediyorum.
Bu niyetlerin sergilenmesi, desteklenmesi, bu sezonun geçmiş görüntüsü değildir. Doğru bakalım olaylara. Fenerbahçe şampiyonluğa koşuyor. 19. kez kucaklayacak kupasını.
Galatasaray ile sayı eşitlenecek.
Bu gelecek sezonun nasıl geçeceğinin ön sunumu sadece. Dördüncü yıldız için kıyasıya kapışacaklar. Ve bunu son derbide olduğu gibi yapmaya çalışırlarsa ne olacak? İnanın bana, tereddüt etmeyeceklerdir. Bugün böyle sessizlerse, bugün böyle kazanırken, kaybedilenleri hesaba katmıyorlarsa, hiçbir konumu değiştirmeyecek bir maç için böyle şeyler yapıyorlarsa; önümüzdeki sezonun rezilliklerine hazır olun.
ERSUN HOCA DA FORMSUZ
Ersun Yanal makine gibi ayarladı takımı.
Yetenekli futbolcularını iyi kurguladı, koşturmayı başardı ve hedefe yöneltti. Her şey bir tarafa vazgeçmeyen bir takım yarattı.
Rakipler öyleymiş-böyleymiş; hiç önemli değil. Fenerbahçe'nin nasıl olduğu, oynadığını hepimiz görüyoruz. Mancini bile kazandığı maçtan sonra "Bulundukları yeri hak ediyorlar" demek zorunda kaldı. Objektif kalarak, saygısını gösterdi.
Ama hoca, Erciyes maçında Caner'i devre bitmeden oyundan alarak gösterdiği doğru refleksi, bir daha tekrarlayamadı. Kadro istikrarı önemlidir. Bundaki ısrarı da eleştiremeyiz. Ama süren oyun içindeki hamle eksiklikleri üst üste gelmeye başladı. Ersun hoca paralize olmuş gibi. Trabzon'da koşarak soyunma odasına gitmesi, takımını beklememesi bir refleks hatasıydı. Bursa maçının ikinci yarısında 30 dakika rakibe teslim olması ve hamle yapmaması önemli bir değerlendirme eksikliği. Arena'ya Emre ile gitmesi, onu kaptan çıkarması, oyuncusuna duyduğu güveni ve desteği gösterir.
Ama maçı gördüğü, tahrikleri fark ettiği halde yılların tecrübesiyle, Caner kararının tekrarını verebilir veya ipleri tekrar eline alabilirdi.
Eksikken ve mağlup durumdayken, ilk hamlesinin ofansif değil, Mehmet Topuz olması da ilginç bir değerlendirme. Pozisyonsuz maç bitirdi.
Bunu da sormalı kendine. Sadece "Sahada futbol yoktu ki" demek, bunları açıklamaz.
Demirören-pansuman federasyonu
Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören yabancı sayısıyla ilgili konuşurken çaresizdi. Şikayetlerden bahsediyor ama çözüm bulmak adına konuşamıyordu. Muhtemelen söyleyecek sözü de yoktu.
Herkes şikayet ediyor ama ortak bir çözüm üretemiyor. Bu yüzden dedi ki:
Kararımız değişmeyecek. Sayı 5'tir.
Bu duruş önemli. Çünkü bu kısıtlama kararını aldıran nedenler henüz ortadan kalkmadı.
Ama Demirören Fedarasyonu ve Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim halen "devrimi" maddelendirmedi.
Ne yapacaklar, nasıl yapacaklar, şartlar nasıl olacak bilmiyoruz.
Pro lisans için istenen "lise diploması" şartını kaldırarak mı bitecek tüm bunlar.
Eğitimi savunurken, liseyi açıktan bile bitirmeyi denemeyenleri takımların başına getirerek mi bitireceğiz? Yıldırım başkan, "pansuman" federasyonu olmaktan daha
ileri gitmeyi deneyecek mi? Bekleyelim mi?
SÜLO'YA VEDA EDERKEN
Babalarımız arkadaştı… Biz de arkadaş olduk. Aynı mesleği yaptık, aynı gazetede çalıştık. Birlikte görevlere gittik, sofra paylaştık, dertleştik, akıl aldık-verdik… Bazen ailelerimizden çok gördük birbirimizi. Siyasilerin yarattığı gerginliklerin, sokakların sinir katsayısını artırdığı günlerde, Atina sokaklarında birbirimize dayanarak yürüdük. Süleyman Gültekin… Neşeli, keyifli kardeşim… İyi insan, iyi baba… Allah bizim de arkamızdan, seninki gibi konuşturur inşallah. Işıklar içinde yat arkadaşım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.