Galatasaray'ın seçimi
- Ender Bilgin Yazıları
- 10 Haziran 2022, 20:42:21, Güncelleme: 11 Haziran 2022, 06:50:24
OK değil, daha bir yıl dolmadan Galatasaray yeni bir seçim yaşıyor. Bir yıl önce beş adayın katıldığı yarışta 41 oy farkla ipi göğüsleyen Burak Elmas yönetiminin görev süresini tamamlamakta güçlük çekeceğini bu köşede yazmıştım. Nisan ayında yapılması gerekirken mahkeme kararıyla ertelenen seçim öncesinde de benzer bir yazı kaleme almıştım. Şimdi Metin Öztürk yerine Dursun Özbek yarışta ve yine iki adaylı bir seçim yarışı gerçekleştirilecek. Bu yarıştan çıkacak adayın da görev süresini tamamlaması gerçekten kolay gözükmüyor.
Her şeyden önce Galatasaray'da başkanlar için Demokles'in kılıcı gibi bekleyen "ibrasızlık" tehdidi var. Ciddi borç yükü, kur açmazı ve acil sıcak para ihtiyacı herkesin malumu. Futbol takımının kapasite sorunu, para edecek oyuncu sayısının azlığı da cabası! Saha başarısına endeksli tepkileri de hesaba katarsak gelecek yönetimin adeta şapkadan tavşan çıkartması gerekiyor.
Velhasıl yeni yönetimin işi de en az eskisi kadar zor gözüküyor. Önemli projelere imza atılıp, camiada birlik ve beraberlik sağlanamazsa sıkıntılar gittikçe büyüyecektir. Galatasaray için bu seçim bir son değil başlangıç ve camianın tek ses, tek yürek olmaya ihtiyacı var. Kim kazanırsa, kazansın!
ULUSLAR LIGI ANGARYASI
LUSLAR Ligi'nde On güne dört maçın sığdığı yoğun bir trafik var. Minimum kırk beş, elli maçlık koca bir sezonun ardından bu takvim gerçekten akıl alır gibi değil. Avrupa basınında bu saçma maç trafiğinden yakınan futbolcuların demeçleri eksik olmuyor. Daha geçenlerde Van Dijk, "Burada ne işimiz var?" diyordu! Bildiğiniz gibi bizim millî takım üçüncü kademeye kadar düştü. Rakipler hafif sıklet olunca iki maçta on gol atarak kolay galibiyetler aldık. Ancak genç ve yeni oyuncular kazanmak adına iyi karşılaşmalar oynadık. Milli takımımız ait olmadığı C Ligi'nden bir an önce kurtulmalı. Bu arada Salih Özcan, Doğukan Sinik ve Ferdi Kadıoğlu gibi yeni isimler mutlaka bu kadronun parçası haline getirilmeli.
Stefan Kuntz'un sadece yurt dışına odaklıymış gibi algılanan oyuncu seçme kriterlerini gözden geçirmesinde de fayda var. Özetle, UEFA'nın bahis ve sponsorluk mecralarını memnun etmekten başka amacı olmayan Uluslar Ligi angaryasından bizim hesabımıza galibiyet alışkanlığı elde etmek ve yeni yetenekleri milli takım çatısı altında buluşturmak gibi iki önemli kazanım çıkartabiliriz. Onun ötesinde bu karşılaşmaları gerçekten çok da büyütmemek lazım.
GELİŞİM LİGİ NE DEMEK?
Spor'da U17 ve U16 Play off finallerini yayınladık.
Pırıl pırıl gençlerin mücadelesini seyretmek keyifliydi.
Ancak Gelişim Liglerinde asıl amacın kupa almak değil, A takıma oyuncu kazandırmak olduğunu göz önünde bulundurmak gerek. Kupa almak elbette güzel fakat bu seviyede asıl başarı, A takıma kazandırılan oyunculardır.
Yoksa alt yaş gruplarında şampiyonluk yaşayan ama A takımı göremeden alt liglere giden yeni oyuncular yetiştirmekten öteye geçemeyiz.
Karşılaşmaları seyrederken gözüme takılan bir detay oldu.
Genç kardeşlerimizin gol sevinci!
Maçların televizyondan yayınlandığını gören gençlerin hemen hepsi gol attıktan sonra kameralara gidip, A takımdaki ağabeylerini gölgede bırakacak, havalı ve planlı sevinç hareketleri yaptılar.
Hem rakiplerini rencide edebilecek, hem de daha "olmadan" oldum havası veren bu şovları ilerleyen yıllara bıraksalar çok daha iyi olur. Ne demişler?
Asıl mesele büyürken, küçülebilmektir!