Gel de üzülme
İlk kez Beşiktaş'ı bu kadar istekli gördüm. Aynı zamanda da cesur. Çıktılar, deyim yerindeyse "Takır takır futbol oynadılar." Ama tabii ki içimiz cız etmiyor da değil. Şu oynanan futbola, şu skor yakıştı mı? Söyledik, korkmadan oynayacaksın. Öyle de oldu ama biraz daha beceri lazımdı. İşte bu beceri de Nobre'nin yanına Bobo'yu almakla sağlanırdı. Galatasaray, defansta kaldı, şok oldu, çıkamıyor. Şimdi burda kaleci Franco, Neill ve Emre, gelen bütün yan ortalarda mükemmeldiler. İyi güzel de bu kadar orta yapıyorsun. İşte bu ortalara golcü lazım. Bu kadar ortayı ne Nobre görmüştür ne de Bobo. Oyunun ikinci yarısında her şey iyi giderken birdenbire anlam veremediğim değişiklikler yapıldı. İyi giden bir şeyler var, iyi de futbol oynanıyor. O zaman değişiklik yapmanın anlamı ne! İşte bu pozisyonda biraz sabırlı olup, akıllı ve yerinde değişikler yapmak lazımdı. Nobre oyundan çıkmamalıydı. Holosko çıkabilirdi, ama yerine Bobo girmeliydi.
Büyük balık kaçtı
Bu değişikliklerden sonra takım, birdenbire oyun güzergahından çıktı, başka bir yola saptı. Golü de yedi. Ondan sonra Rijkaard kendince değişikliklere gitti ama Arda'nın sakatlığı onun da hesabını bozdu. Bu kadar pozisyonu ve baskıyı kurduğunuz zaman bu işi skora erken çevirmeniz lazım. Çeviremezseniz bu kez sıkıntı yaşamaya başlarsınız. Nitekim de öyle oldu. Böyle mi olmalıydı? Yani balık tuttun ama küçük. Büyük balık kaçtı gitti elinden. Gel de şu oynanan güzelim futbolun neticesine üzülme. "Üzülme" derken, İbrahim Üzülmez de bizi değil ama Keita'yı bir hayli üzdü. Ona adım attırmadı. Zaten Keita ve Arda'yı kilitledin mi işi bitirirsin. Çünkü Galatasaray uzun süre forvetsiz oynadı. Yusuf hamlesi son bir çırpınıştı. O çırpınış da bir gol getirdi. Bu gol, tam zamanında geldi. En azından yarışta var olmanın kanıtıydı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.