Sadece şehir Eskişehir değil ki, Fenerbahçe de eski hamam eski tas. Hatalı paslar, kötü şutlar, lakaytlık, temposuzluk, güçsüzlük hepsi bildiğiniz üzere eski halinde. Bana gelince, benim durumum da aynı. Semt kahvesinde maytap konusu oluşum da eskiden neyse o. En çok dalıma basanlar da Çolak İsmail'le Çürük Mustafa. Topçularımız sahada çarşafladıkça onlar da bana çullanıyor - Savaş Abüü... - Efendim Çolakçım? - Çolakçım diyen dillerin var olsun abem. Vardır bi maruzatım sana... - De bakalım - Sizin bu yeni Brezilyalının adı Antire Santos di mi? - Andre okunur evladım. Antire dersen yanlış anlaşılır, o giriş demek... - Garsonluktan geliyoruz abi biliriz antirenin ne olduğunu. Bu adam tam da antire Santos. Geldiğinden beridir giriş yapıyor bir türlü esas yemeğe giremedi Oradan Çürük Mustafa tekrar atlıyor lafa... - Carlos dönerken Antire'yi de refakatçi alsın yanına. Hatta İspanya üzerinden gitsinler, geçerken Guiza'yı da Aragones'in bahçesine bıraksınlar.
Katar katar Dalgaya sarmakta haklı adamlar. Gıkımı çıkartacak, karşı koyacak neyim var? Lakin hasımlar gaddar, hele de Adem'in ilk golünden sonra ben dut yemiş bülbül gibi sustukça onlar höreleniyor: - Şu Bilica'nın yanında da seninkiler filika gibi kalıyor be abi. Lakin boşuna kürek çekiyorlar rakibin akıntısı çok kuvvetli yürümez sizin kayık. O sırada 2. golü de kalemizde görünce midye gibi içime kapanıyorum ama susmuyorlar... - Adem'in trenlerini gördün mü abi? - Görmedim ama güzel filmdi diyorlar... - Abe ne filmi yav? Şu Eskişehirli Adem'i süülerim sana. Adamlarının episini katar katar toplamış, istasyona girer gibi iki defa yürüdü girdi Volkan'ın kalesine bak!.. Bunca gırgıra almaya karşılık yine de terbiyeli adamlar Çolak'la Çürük. Ya Adem'in Trenleri yerine trene bakanlardan söz etselerdi...