Lütfen bu yazıyı Rijkaard'a okuyun ve şunları söyleyin: "Bu kadar çöküşe geçen bir takım, hücum futbolu unutup, bu kadar korkak futbol oynarsa bundan sizin utanmanız gerekir. Eğer düzeltemeyecekseniz lütfen hem kendinizi hem de Galatasaray'ı düşünüp, bırakın gidin!" Koskoca bir 45 dakika geçiyor, Galatasaray sahada yok! Arda'yı, biraz da Mustafa Sarp ile Servet'i kenara çekin, diğerleri ise sınıfın tembel talebeleri gibi sıfırı çekiyorlar. Doğru dürüst bir orta yok, pas hatası çok! Topa vuranlar, topun gittiği yere kendileri bile gülüyorlar. İlk 15 dakika Panathinaikos ürkek, Galatasaray biraz iyice ama daha sonra tersi oluyor. Adamlar oyunu orta sahaya çekiyor, Galatasaray ise onlara uyup santra yuvarlağının etrafında 'parkta dolaşır' gibi tur atıyor! Düşünün bir kere bu aralarda tek Galatasaraylı bile rakip 18'in içine gitmiyor. Bay Rijkaard ise kulübenin kenarında durarak ya da oturarak bir şeyler düşünüyor. Acaba gitmeyi mi düşünüyordu?
Alınma, darılma yok Her neyse devreyi 0-0 bitirelim, ikinci yarıya ümitle bakalım düşüncesindeydik. İkinci yarıya herkes büyük bir ümit ve 'İnşallah'larla başlayıp en azından bir gollü galibiyet beklediklerini söylüyordu. Gerçekten de "1 olsun Galatasaray'ın olsun" en kârlı sonuçtu. Derken o da oldu. İlk yarı attığı gol sayılmayan Mustafa Sarp, topa bir vurdu, pir vurdu. Top yuvarlandı, bir ona, bir buna çarptı ve gol oldu. Stat da bayram yerine döndü. Seyirci hemen, dün geceki Galatasaray'a hiç uymayan "Avrupalı Galatasaray" ya da "Tarihi Cimbom yazar" tezahüratlarına başladı. Kimse alınmasın, kimse darılmasın. Sezon başındaki Galatasaray, bu takımı burada üçlük yapardı. Ama bu Galatasaray, 1-0 yendiyse bu da Allah'ın ona verdiği büyük bir nimetti. Sonuçta Galatasaray, hem grup liderliğini hem de seri başı olmayı garantiledi.