Sezona 'çifte kupalı şampiyon' apoletiyle başlamak güzel ama bir o kadar da büyük bir mesuliyet gerektiriyor. Siz bunu korumak ve sürdürmek istiyorsunuz; rakipleriniz ise bu yükselişinize "Dur" demek, havanızı 'söndürmek' için uğraşıyor. Peki kim başarılı oldu? Önce rakipler istediklerini aldı, şimdi sevinme sırası Beşiktaş'ta. Kötü bir başlangıcın ardından gelen başarılı sonuçlar, en başta teknik heyeti ve futbolcuları umutlandırıyor elbette. Sonra da taraftarlar havaya giriyor... Aslında taraftarların havası her zaman yerindeydi ama şu yönetimle olan tatsız sürtüşme, bazılarının (!) ekmeğine yağ sürdü. Neyse ki uzun sürmedi! Adınız "Büyük" olunca, işiniz de zor oluyor. Mütevazı bir takımla oynuyorsunuz diyelim... Yenseniz 'normal' karşılanıyor, yeniliyorsunuz 'sert tepkiler' alıyorsunuz. Derbi oynuyorsunuz... Yenseniz 'alkış fırtınası', yeniliyorsunuz 'kıyamet kopuyor...' Avrupa arenasında dev rakiplerle karşılaşıyorsunuz... Yenseniz 'Türkiye sallanıyor', yenilirseniz 'koltuğunuz sallanıyor...'
İstikrardan başkası yalan Bir galibiyet, bir mağlubiyet, bir hezimet ya da bir destan... Hepsi geliyor, geçiyor. Yalnızca aldığınız skorlar tarihinize 'altın' ya da 'bakır' harflerle yazılıyor... Belki size klasik gelecek ama önemli olan sadece ve sadece istikrar... Bunun için de tepeden tırnağa (başkandan-kulüp çalışanına) aynı mantalitede düşünmeye mecbursunuz. Günlük başarı herkesi mutlu eder. Ama devamı gelmedikten sonra ne işe yarar ki Allah aşkına! Denizli daha nice 'ilkler' yaşamak istemez mi? Ya futbolcular 'ayakta' alkışlanmak? Başkan, "Yeter Demirören" yerine "Büyük başkan" tezahüratlarını hayal etmiyor mu? Bir derbi kazanmak ya da kaybetmek değildir her şey... Bir dünya devini yıkmak ya da ona boyun eğmek de değildir... Gerçek başarı devamlılıktır, sürekliliktir. Bunu yapmak zordur, hem de çok zor... Ama başarılı olunursa, tarihe geçersiniz. Yoksa... Silinir gidersiniz! Tıpkı diğerleri gibi...