Belçika'da yayın yapan gazetenin benimle yaptığı söyleşiden sonra söyleşiyle ilgili Türk basınında yer alan yorumlarda kendimi adaletsizliklerle, yalanlarla, hakaretlerle, hatalı tercümelerle, anadilim olan Flamanca'ya dair bir bilgi eksikliğiyle ve sarf ettiğim sözlerin bağlamlarından koparılmasıyla karşı karşıya buldum... Böyle başladı, başımızı öne eğerek düşünmeye, hem de derin derin düşünmeye sevk etti Hugo Broos... Bizim de teknik adamlığı konusunda sıkça eleştirdiğimiz, Trabzonspor'un hedeflerine ulaşması konusunda yetersiz kaldığını düşündüğümüz Belçikalı'yı, doğruları araştırmadan hedef tahtasına oturttuk. Campbell, Szymkowiak, Victor Grisko... Kimlere yapmadık ki? Kimleri kırmadık ki? Seversiniz sevmezsiniz ama insanların kişiliklerine saygı duymak zorundasınız. Kolayımıza geldi.
Yabancı nasıl gelecek? Futbolla ilgisi olmamasına rağmen ezan, silah, milliyetçilik ve trafik kurallarını, antrenör mezarlığı ve istifa için baskı söylemlerinin yanına 'benzin' olarak nasıl da kullandık. Gelinen süreçte, tüm hataları Broos'a yükleme kolaylığına kaçtık. Rakiplerin yabancı oyuncuları ile alıp başını gittiği ligimizde, biz kaliteli yabancıda sıkıntı yaşıyoruz. O gelmedi, bu Trabzon'u beğenmedi. Ülke tanıtımı adı altında milyarlarca euro harcarken, diğer yandan kara çizikler atıyoruz defterimize. Alabiliyor muyuz Polonya'dan oyuncu? Gelecek olan gidip Szymek'e soruyor. Gelirse de ederinin üç katına geliyor. Şu saatten sonra Broos'un da devam edeceğine ihtimal vermiyorum. Sonuçta Broos da patladı. Ama zararını kısa, orta ve uzun vadede Trabzonspor çekecek.