İlk yarıyı gördükten sonra, 18 Eylül 1994'te oynanan maç aklımıza geldi. Trabzon yüzde 80'lik bir topla oynama oranına sahip olmasına rağmen Beşiktaş Avni Aker'de Sertan ve Metin Tekin ile galip gelmişti. Daum 'dahi', Şenol Güneş ise 'beceriksiz' ilan edilmişti. Aradan geçen 15 yıl sonunda bir benzerini yeniden yaşadık. Bu defa Umut ile Hakan Arıkan kozlarını paylaştı. Umut, herkesin uzlaştığı bir kadroyla sahaya çıktı. Hakan ise 74'deki Kıbrıs Barış Harekatı'nı andırırcasına karartma geceleri uyguladı kalesine. Uzun zamandır izlememiştik Umut ve arkadaşlarını, bu kadar istekli ve arzulu. Solda Hırvat ittifakı, sağda ise tek başına Tayfun. Buna karşın Hakan ve arkadaşları oyunu her alanda sıkıştırdı. Umut 5 kez vurdu, Hakan aynı şekilde karşılık verdi. Yusuf'un oyuna katılması işin rengini değiştirdi. Hakan'ın bu hamlesine Engin ve Alanzinho'yu oyuna alarak cevap verse de Umut, sonuçta alın terinin yerini futbol şansı aldı. Isıran, isteyen, arzulayanın muhallebi yerken dişi kırıldı.
Vizyon önemli Kimse hikaye anlatmasın, "Köprünün altından çok sular akar" diye... Lig başında hedef gösterilen 3 cepheden ikisi düştü. Elde kaldı Türkiye Kupası. Bu günden itibaren Trabzonspor, geleceğin planlarını yapmalı. Camianın güvendiği, beklenen hedefe ulaştırabilecek kadrolar için şimdiden kollar sıvanmalı. Bu sözümüzden Broos eleştirisi çıkmasın. Belçikalı son maçta minimum hata yaptı. Anlatmak istediğimiz, hocanın vizyon noktasında camianın beklentilerinden uzak olduğudur. Mevcut potansiyelini de gün geçtikçe kaybetmektedir. Kalecisinin üç sayılık atışlarda potasını sürekli açık tutması, yabancı oyuncuların verimsizliği, Türk ya da yabancı yaşı 35 de olsa, Türkiye Ligi için mutlaka bir Yusuf veya Alex gibi çilingire sahip olunmaması, formsuzluk anında üçüncü bir merkez hücumcunun bulunmamasını biliyor ve vurguluyor taraftar. Aslında taraftar her şeyi biliyor da neyse