Yeni bir umut, yeni bir heyecan arayışındayım... Çünkü heyecanlanmayı özledik. Hadi bunu da futbolun estetiğini de geçelim... Puan arayışındayım. Özlemin bu maçta bitmesi ne güzel olur. Bilirim "Sıfırla" dönmek zordur. Haykırış olsun, futboldaki ezilmişliğin isyanı olsun... Yeter artık, puana yolculuk olsun. Altı hücumcu olmasın. Nitekim öyle de oldu. Bu kez önemliydi, sistemli olmak, ne istediğini bilmek ve o istediğini alabilmek. Defansif kurgunun ön planda oması doğruydu ancak bir şeyler böyle alınabilirdi. İbrahim Kaş, defansın sağ tarafında görev aldı, bir kez daha gördük ki o bölgede o aşı tutmuyor. Wolfsburg'lu oyuncular detektörle maden arayışındaydı. Epey uğraştılar ama bir şey bulamadılar. Pardon, sonlara doğru bir şeyler buldular.
Uğur niye oyuna alınır ki? Grafite, İbrahim Kaş'a bir Osmanlı tokadı atınca "Sen misin bunu atan, ben de seni atarım'' dedi hakem. Eline sağlık... Bu kurguda önde Fink ve Ernst, arkada da dört defansif oyuncu. Etti mi altı? Yetmedi Ekrem'i de koyalım, gerisi ne yaparsa yapsın! Onlar da Tello, Bobo ve Nihat'tı. Ellerinden geldiğince çalıştılar. Tello belli ki bu maça hazırlanmış. "Sürpriz mi oldu?" derseniz "Yoooo, normal'' derim. Denizli'nin, vardır elbet bir bildiği. 10 kişi kalır Wolfsburg ve satranç oyunu başlar. Tabata, Uğur girer... Nobre varken Uğur niye girer, hiç anlamadım. Neyse sonra Nobre de oyuna dahil olur... Wolfsburg çok da büyük değilmiş. Ya da Beşiktaş küçültmüş. Bence öyle oldu. Gel de üzülme şimdi. Bir puana sevindik ama kaçan galibiyete de üzüldük. Beşiktaş, Almanya'dan beraberlikle dönerken bu sezonki ilk puanını aldı. Teknik direktör Denizli ise Şampiyonlar Ligi'nde siftah yaptı. Haydi hayırlısı...