Siyasetin, sporun önüne geçtiği bir maçtı. İki ülke arasındaki atılacak dostluk adımlarının bir başlangıcı olarak görüldü. Bu da futbolun gücünü gösteren en büyük donedir. Umarım sonuçları iki ülke için de hayırlı olur. Bizim işimiz futbol yorumlamak o yüzden sahaya dönelim. Moralsizdik, bir amacımız kalmamıştı. Saha dışı olayları olmasa belki de böyle bir maça ne seyirciler ne de televizyon başındakiler rağbet ederdi. Bu şartlar altında da futbolcular oynamak istemezlerdi. Fatih Terim, Belçika maçındaki 11'den çok değişik bir kadroyu tercih ederken akıllara "Acaba sorumlu olarak o maçta görev yapan futbolcuları mı gösteriyor?" sorusu geldi. Grubumuzun en zayıf takımı karşısında millilerimiz hem biraz olsun kendilerini affettirebilmek hem de Terim'e güzel bir veda hediyesi verebilmek için maça hızlı başladılar. Yapılış ve atılış olarak çok güzel iki golle de sonuca gitmesini bildiler. İlk golde sürekli olarak keşke Nihat'a verilen şanslar ona tanınsaydı dediğimiz Halil'in kafası kadar Arda'nın asisti de mükemmeldi. İkinci golde ise Servet'in sol ayakla yaptığı plase seyredilmeye değerdi.
Tarihi bir sınavdı Ceyhun atılmasa daha büyük bir fark yakalayabilirdik. Fatih Terim'in ikinci devreye Tuncay'ı oyundan alarak İbrahim Kaş ile başlaması akıllıcaydı. Neticede 10 kişi kalmış bir takımın savunma güvenliğini ele alması gayet normal. Çünkü "Zayıf" dediğimiz Ermenistan'ın 10 kişi kaldıktan sonra çok tehlikeli olan akınlarını seyrettik. Bizim de kaçırdıklarımız vardı. Neticede iki ülke ilişkileri açısından tarihi bir maçtan galibiyetle çıkmak sevindirici. Şu bir gerçek ki Milli Takımımız'da Arda ve Emre olmayınca seyretmek de zevk vermiyor. Dün bu gerçeği bir kez daha gördük. Görmemiz gereken bir gerçek daha var, o da arayış içinde olduğumuz sol kanatta genç ve yetenekli İsmail'e güvenmemiz gerektiğidir. Bunu da yeni gelecek teknik kadrolar düşünsün. Zaten bundan sonraki muhabbetimiz geleceğin Milli Takım'ı üzerinde olmalıdır.