Bosna, Estonya maçını kazandıktan sonra, Belçika karşılaşmasının bizim için bir önemi kalmadı. Bir prestij maçına çıkmış gibiydik ama ne olursa olsun gene de bir milli maçtı. Karşımızda yeni kurulmuş bir takım ve başına da Advocaat gibi yeni bir teknik direktör getirilmiş. Biz de ise yılların teknik direktörü ve yılların takımı var. "O sakatmış bu sakatmış, 3 tane oyuncumuz eksikmiş, 4 tane oyuncumuz eksikmiş" muhabbetleri ile bugünlere kadar geldik, hep kandırıldık! Kendi kendimize şapkamızı öne koyup hiç düşünmedik 'Avrupa'nın en çok para kazanan teknik kadro ve futbolcularıyla neden bir yerlere gelemediğimizin' hesabını yapamadık. Kendimizi hep bir yerlere koyduk. Ama bilmedik ki en iyi futbolcularımız İngiltere ve Almanya liglerinin sıradan takımlarında yedek olan oyuncularımıza bel bağladığımızı düşünmedik bile. Moldova'ları, Malta'ları, Estonya'ları yenemedik. "Onlar kim ki?" dediğimiz Bosna Hersek'in 2 maçta Estonya'ya 8 gol atıp hiç yemeden 6 puan almasını da es geçtik. "Biz kimiz" diye hiç düşünmedik.
Bir Volkan, gerisi yalan Sadece görevdeki kim olursa olsun federasyon başkanlarının ve yöneticilerin esiri olmuş medya mensuplarının dolduruşuyla bir yerlere geldiğimizi zannettik. İşte geldiğimiz yerde burası! Şu zavallı gruptan bile çıkamadık! Neyi tartışacağız ki? Dün akşamki maçın teknik açılımını yapmak benim görevim, peki yapalım. Daha büyük bir fark yemediğimiz için şükredelim. Savunmamız rezalet, orta saha rezalet, forvet rezalet, bir tek direnmeye çalışan kalecimiz Volkan var. Onun da sayesinde şu yeni kurulan takımdan fark yemeden kurtulduk ya helal olsun. Zamanında milli formayı çok giydik. Çok yenildiğimiz, çok kazandığımız, çok da hedefimiz olmadığı maçlara çıktık ama hedefimiz yok diye milli formamızı da yok saymadık. Yok sayanlara da selam olsun! Dünya Kupası hayalleri suya gömüldü artık, yapacak bir şey yok.