Tam en azından bir puandan emin olduğumuz ve Beşiktaş'ı alkışlamaya hazırlandığımız bir sırada skor tabelası değişiverdi. Ne diyorsunuz? Matematik bir dille söyleyelim: Serbest vuruşlar hariç 78. dakikaya kadar Beşiktaş kalesinin önüne hiç kalabalık gelmedi United! Dönen topun tehlikeli kontratak olmasından çekindiler. Ama dikkatle bakın. O dakikada top Hakan'dan dönerken son çizgide dört United'lı, bir Beşiktaşlı vardı! Zorluk derecesi yüksek maç tecrübesi böyle bir şey işte! Golün geleceğini koklamak gibi bir şey bu!.. Şimdi diyeceksiniz ki, Beşiktaş hiç de fena değildi; doğru! Ama Şampiyonlar Ligi'nde kötü olmamanız yeterli değil. Rakipten daha iyi olmanız gerekiyor. Çünkü tecrübe ve kalite, bir anda bütün malı alır götürür.
İş artık şansa kalmış Galatasaray maçında da gördük, siyahbeyazlıların oynadığı futbol neden skor tabelasına yansımıyor? Golü sadece golcüler atmaz elbette. Ama şunu bilelim ki, Beşiktaş'ın gol ayağı yok! Herkes ya asist yapmaya ya da olur olmaz yerden şut atmaya oynuyor. Buna rakip kaleye sadece iki kez yaklaşan Nobre ve uzun koşularla rakibinden önce kendini dağıtan Holosko da dahil! Gerçekten gol ayağı olabilecek adam Bobo da evinde oturuyordu! Düşünebiliyor musunuz? İki maçtır Beşiktaş'ta hücumda etkili olan adam Serdar Özkan. Bir tuhaflık yok mu bunda? Ben yıllardır ısrarla söylüyorum: Nobre Beşiktaş'ta oynamasa, hangi Şampiyonlar Ligi takımında santrfor oynar? Tabata'nın durumu nedir? Bu maçların adamı olduğundan kuşkuluyum. Şampiyonlar Ligi birkaç gömlek büyük geliyor. Yalnız Tabata'ya değil, Beşiktaş'ın bütün yabancılarına büyük geliyor. Beşiktaş daha başta işi şansa bırakmış, biz üzerine laf tüketiyoruz. United hiçbir şey oynamadan üç puan alıp gitti. Denizli'nin bunda payı yok mu? Var tabii! Sezon başında dönmek istemedi Denizli! Neden? İşte o gerekçeler hâlâ devam ediyorsa, ki ediyor. Bir hoca için boşa kürek çektiğini bilmek çok acıdır! Onu çalışmaktan soğutur.