Futbolda bir takım ilkeler değişmez. Bunlara bağlı kalan takımların başarı şansları yüksek ve sürekli olur. Örneğin; topu hatasız ve hızlı kullanan, hücumu özümsemiş futbolculara sahip takımlarda yan ve geri pas yerine, sürekli öne çıkarak çoğalma felsefesi yerleşik olur. Futbolun bu güzelliğinde futbolcunun konsantrasyonu öncelikli koşuldur. Beşiktaş'ın, geçen sezonki çifte kupalı başarısında en büyük etken; Mustafa Denizli'nin, kalitesi "üst düzeyde" olmayan takıma enjekte ettiği motivasyondur. Ancak, motivasyonla gelen başarılar, futbolcuları ister istemez "doyum" noktasına da getirip, frenler! Bu, inişin başlangıcıdır. Artı; yeni transferlerin "uyum" sürecinin uzunluğu F.Bahçe ve İstanbul BŞB maçlarında görüldüğü gibi başarısızlığa sebep kötü futbola davetiye çıkartıyor.
4-5 hafta gerekli Denizli'nin, takımı geçen sezonki düzeye getirmesi 4-5 haftayı alır. Seri galibiyetlerin anahtarı olan oyunu yakalayana dek, daha kaliteli futbolculara sahip F.Bahçe ve G.Saray arayı açabilirler. Bu da siyah-beyazlı takımda yarıştan erken kopma endişe ve telaşını yerleştirecektir. Korkuların başa gelmemesi iki durumda gerçekleşir: Bir, iki rakibin tökezlemesi. İki, kaliteli bir orta saha oyuncusunun daha fazla geç kalmadan bulunması. Bu eksiklik, Antalyaspor maçında bir kez daha yaşandı. 70'nci dakikadan sonra fiziki güç üstünlüğü ve bireysel beceri 3 puanı getirdi. Beşiktaş'ın sıkıntısı, "uyum" krizi geçirmekte olan savunma ile oyun ve hücum organizasyonlarına katkı sağlayamayan, "lidersiz" orta sahadır. Fizik gücü 90 dakikayı çıkaracak yeterlilikte olmasa da Yusuf, ikinci bölgeye "oksijen" verecek ama bu yıldızı Denizli, ne düşünce ile bilinmez, Bobo gibi sol çizgide tüketiyor!