Denizli maçından önce İnönü'den bir spot analiz paylaşmayalım izninizle. Trabzonspor tarihinde sadece Liverpool ve Barcelona'dan yediği baskıyı gördü orada. Kalesi önünde kapandı, top çıkaramadı, pas yapamadı. Zira, savunma ile forvet arasında köprü kuracak bir orta saha elemanı yoktu kadrosunda. Stoperlerin şişirme toplarını tutamayan forvetler ve duvar tenisi yorgunluğu... Oysa, Beşiktaş'ın ligin devre arasında transfer ettiği ve maçın devre arasında kenara aldığı Yusuf, forma değiştirip ikinci yarıda Trabzonspor adına top tutup servis yapsaydı maç farklı bir skorla biterdi misafir ekip lehine. Çünkü o, kapalı savunma karşısında başarısız olup yüklenen takımlara etki yapacak özelliğe sahipti. Yusuf'un transferine karşı çıkanlardandım. Yanal ve Hacısalihoğlu ise ısrarla istiyorlardı. Ne için mi? İşte böylesi maçlar için. Ve bundan sonraki Galatasaray, Sivas, Fenerbahçe ve hatta Kayseri ile Gaziantep maçları için. Skor avantajı yakalandığında bir devre, hiç değilse 30 dakika top trafiğini dengelemek, etkili kontratak üretmek için. İdeal değil ancak geçerli olabilecek bir hesaptı. Biz itiraz ettik, zaten nasip olmadı. Ancak ihtiyacın sürdüğü ortada.
Futbol tıp bilmine benziyor Futbol böyle bir şey işte. Üç puanlı sistem, attığın yediğin gol, averaj hesabı falan filan.. Hepsi aritmetik konular ama bugün bir bilim haline geldiğini söylediğimiz futbol matematik gibi pozitif bir bilim değil. Yani iki kere iki her zaman dört etmiyor. Yani, futbol daha ziyade bizim tıp bilimine benziyor. Hastalık yok hasta var, her oyuncunun farklı özelliği ve her takımın farklı ihtiyacı var. Denizli maçı çok önemli. Rakibin puana ihtiyacı da Trabzon'un puan kaybetmeme gereği de kesin. Hep erken bir gol diyorduk ya Ankaragücü maçı bu tezimizi de çürüttü! Trabzon'un rahat bitirdiği maç az. Yattara ve Alanzinho, Gökhan'ı iyi beslerse skor zenginliği olabilir, lâkin orta saha son 2 haftanın perişanlığında takılırsa maç yine başa baş geçmeye aday.