İnanılır gibi değil... Kimler gelmiş kimler geçmiş... Ancak hep gelenler suçlu sayılmış... Yuhalanmış. Dışlanmış. Ya kaçmış ya da kaçırılmış. Mesela Guus Hiddink. 1990'da, O da Fenerbahçe'ye PSV Eindhoven'ı Avrupa Şampiyonu yapmış bir hoca olarak geldi. Havaalanında omuzlardaydı. O omuzlardan inmeden Kadıköy'e taşındı. Halk kahramanı ilk maçında ligin yenilerinden Aydınspor ile karşılaştı. Sokaktaki taraftarlar maçın sonucunu merak edip birbirlerine soruyordu. Cevabı verenlerin kimi kıs kıs gülerek, kimi de utanarak 1-6 diyordu. 'Vayy be farka bak... İşte takım bu' diyordu Fenerbahçeli. Ancak eve gittiğinde acı gerçekle karşılaşıyordu. 6 gol yiyen Aydınspor değil, Hiddink'in Fenerbahçe'siydi. Şampiyon hoca 3 ay sonra bavullarını kapatamadan yuh sesleri arasında gitti.
***
Ardından Dünya Şampiyonu geldi. Bu şahıs Carlos Alberto Parreira'dan başkası değildi. Tam 24 yıl sonra Brezilya mucizesini yaratan adamdı. Fenerbahçe'yi geldiği yıl şampiyon da yaptı. Ancak kovuldu (Her ne kadar karısının hastalığı yüzünden gitti dense de Ali Şen'in kovduğu herkesin malumudur.)
***
Son Avrupa Şampiyonası'nda Almanya'yı yarı finalde bizi eleyerek finale taşıyan Löw de Fenerbahçe değirmeninde öğütülenler kervanındaydı. Üstelik sarı-lacivertli takıma agresif ve mücadeleci bir futbol anlayışı getirmişti. O da sadece 1 yıl dayanabildi.
***
Sırada Fenerbaçe'ye en istikrarlı, en sabırlı futbolunu oynatan Christoph Daum vardı. Tuncay, Ümit, Aurelio ve birkaç futbolcunun özverisiyle şampiyonluğa ulaşan Daum da anlaşılmaz bir şekilde takımdan gönderildi.
***
Aradaki Rıdvan ve Oğuz maceralarını katmazsak sıra Zico'ya geliyordu. Zico sessiz sedasız ancak istediği futbol anlayışını uygulatan bir hoca oldu. Abisi ile yönetim arasında kaldı ve gönderildi.
***
Aragones, Avrupa Şampiyonu bir hoca olarak İstanbul Atatürk Havalimanı'na indiğinde neredeyse bir devlet töreni eksikti. Ancak sonuç ortada.
***
Gelelim sadede... Bu hocaların hepsi suçlu olamaz. Bir şey gözlerden kaçıyordu. Bu hocaların geldiği ve başarılı olduğu takımlara bakın... Ülkelerinin en iyi futbolcularından oluşan takımı çalıştırmış isimler. Fenerbahçe şu anda İngiltere'de gol krallığı kovalayan Anelka'yı oynatamadı. Bir yerlerde bir yanlışlık var. Hiddink'in şu sözleri hâlâ kulaklarımızda: "İlk idmanda küçük dilimi yutuyordum. Sahada 22 futbolcu vardı. Ve kendisine atılan topları stop etmesini bilmiyorlardı. Mide krampı nasıl olur ilk kez o anlarda yaşadım.'' Buradan şunu anlıyoruz; Takımı hocalar yapmıyor. Ukala, burnundan kıl aldırmayan, kimi bilgisiz... Kimi egosuna yenik düşen, kimi avanta peşindeki yöneticiler, başkanlarca yapılıyor. Alınganlıklar, astığım astık kestiğim kestik mantıksızlığı ile nereye varılabilir ki? Lanet olsun! Aslında suç onların da değil, iki bilet için şakşakçılık yapanlarda. Yönetim toplantılarında ağzını açamayanlarda... Kayıtsız şartsız 'En büyük başkan' diyen taraftarlarda... 'Bizi kulübe sokturmaz!' diyen birtakım kongre üyelerinde... Korkaklık, riyakârlık diz boyu. Artık kaçınılmaz bir gerçek var: Şuçlu ayağa kalkmalı ve kapıyı dışarıdan kapatmalı.