Oyunun adının önünde "Hazırlık maçı" tabelası varsa ben skora bakmam. Rakibimiz Fildişi Sahili olmakla birlikte hedefimiz İspanya'ya hazırlanmaktı. Öyleyse ne kadar hazırız, ben skordan önce buna bakarım. Misal, Drogba'nın Torres olduğunu düşünür ve öyle izlerim bu tür maçları. Yine öyle yaptım. Drogba'ya ne kadar pozisyon vereceğimiz benim için çok önemliydi. Tam dört net pozisyon verdik, çok şükür sadece bir gol yedik. Gününde olsa dört gol yerdik. Aynı hataları İspanya karşısında yaparsak büyük ihtimalle yine dört gol yeriz. İşte en önemli mesele bu. Öyleyse bu maçta umutlarımın arttığını söyleyemem, aksine hevesim kaçtı. İlk yarıda ezber ettiğimiz sistemle bir şeyler yaptık ama ikinci yarıda rakip orta alanda biraz kıpırdayınca ezberimiz bozuldu. Üst üste üç pas yapamadık. Orta alanda oyunun büyük bölümünde yine sadece Aurelio ile ayakta kalmaya çalıştık.
Yol pek karanlık! Diyorum ya gözüm korktu. Üstelik dün geceki rakibimizin kadrosunda Torres, Fabregas, Capdtevila, Sergio Ramos, Sena, Silva, Puyol falan yoktu. Bu adı geçenler, EURO 2008 finalinde Almanya'ya nefes aldırmadı. Kalesini göstermedi. Çok güzel bir gol atmasına rağmen bizim Gökhan'la, İspanya kalesine gitmemiz mümkün değil. Ancak uzaktan bakarız. Savunmamız, oyun sete döndüğü zaman problem yaşamıyor ama atağa başlarken top kaptırdığımızda ve kontrataklarda tek kelimeyle dağılıyoruz. Kim, kime koşacağını şaşırıyor. Bilemem belki gereksiz bir endişe benimki ama şu maçtan sonra İspanya deplasmanında beraberlik dışında bir hedefimiz olursa ona hedef değil rüya derim. Dün gece Fildişi Sahili'nden şöyle bir baktım, İspanya yolu pek karanlıktı!. Bu arada İzmirli futbolseverlere kucak dolusu sevgiler göndermeden yazıya nokta koymak olmaz. Milli Takım'a gösterdikleri ilgi, onların futbola olan tutkularının da en net göstergesidir. Keşke şu İzmir'den bir takım Süper Lig'e çıkmayı başarabilse de bu güzel seyircinin de özlemi sona erse.