Horoz'un çöplüğünde öttü bu kez, G.Saray'dan söz ediyorum. Hani şu iki Sivas maçı sonrası çarmıha gerilen oyunu ve anıldığı olaylarla ortalığı karıştıran G.Saray'dan. Sakatları neredeyse ligin 1/3'ünde oynamamış G.Saray'dan. Ligin dibindeki bir takımla oynadığı kolay maçlara çıktığı söylenebilir. Her şey G.Saray'ın lehine gelişebilir. Velev ki öyle; sakatlıklar yetmiyormuş gibi bir de cezalılarla uğraşmak zorunda kaldı G.Saray. Tekrarlayalım; bir teknik direktör için en talihsiz durum takımın en önemli noktalarındaki adamların sakat ya da cezalı oluşudur. Sorun o zaman sıkıcıdır işte. Çünkü oyun kurgusu bu adamlara göre şekillenir. Onlar olmadı mı o ekibin kimlik sorunu çıkar ortaya; nasıl ve kiminle oynayacağız? Sarı-kırmızılı ekip bu sorunları aşmış bir kavrayışa sahiptir. Bütün çalkantılara rağmen hâlâ ligin en efektif takımıdır. Oyun kurucunuz ve ileri ikilinin birinden yoksun oynuyor, her maçta farklı isimlerle farklı varyasyonlar, kadro kurguları deniyorsunuz. Birkaç hafta yakaladığınız planı bir sakatlık ya da ceza durumunda yeniden elden geçirip sağlıklı işleyen önceki ekibin kurgusuna 'uydurmaya' çalışıyorsunuz. Oysa hem Avrupa'da hem de Türkiye'de 3 kupaya birden oynayan ekibiniz 'uydurulmuş' bir şeyle kendini ortaya koyamayacak.
Nonda'nın golü Ama dediğimiz gibi bunları aşarak yürüyor G.Saray. O nedenle her maçı sadece sonuçlu bir karşılaşma olarak değil, G.Saray'ın bu saydığımız cephelerdeki 'uğraşısı-mücadelesi' olarak algılamamız gerekir. O nedenle bu köşenin yazarı; yediği ya da attığı gollerden çok G.Saray'ın problemlere yaklaşımı konusunda klavye oynatıyor. Çünkü maç ayan beyan ortadadır. Biri gol atar diğeri yer. Ama işin başka boyutu ve futbolun bir G.Saray cephesi var Türkiye'de. Son maçlarını o sıkıntılı süreçte oynayan, hem müsabaka hem de müsabık kaybeden G.Saray için bu haftaki maç bundan sonra neler yapacağının yanıtını aradığı bir 90 dakikaydı. Neden mi? Yanıtını Nonda'nın golünde arayın...