Spor yazarlığı, tabela kötü giderken yerden yere vurmak değildir. Spor yazarlığı, her şey güllük gülistanlıkken yağdanlık yapmak da değildir. Spor yazarlığı gördüğünü yazmak, tabelaya aldırmadan doğruları dile getirmek, yanlış yapanı eleştirmek, doğruyu bulana hakkını vermektir. Galatasaray takımı ilk kez üst üste 3 maçı kazandı. Kazandığına göre kazanan her zaman haklıdır. Galatasaray yazarlarının çoğu Cassio Lincoln'ün muhteşem oyunundan, Milan Baros'un golcülüğünden, Harry Kewell ve Arda Turan'ın ofansif katkılarından bahsedip, 'böyle hücumcular varsa kaybetmek zordur' tezini işliyorlar. Oysa bu oyuncuların hepsi Eskişehirspor'dan dört yerken de vardılar, Antalya'ya puan kaybederken de... Metalist'e boyun eğerken de, Kayseri beraberliği de, Bursa yenilgisi de onlarla birlikte yaşandı.
Hâlâ üzerinde mim var Peki son üç maçta ne değişti? Tek bir açıklaması var, Mehmet Topal ve Barış'ın orta sahaya kattıkları pres zenginliği. Skibbe'yi sezon başından beri ağır biçimde eleştirdik. Dayanıksız, mücadele gücü zayıf takımlar çıkardığı için. Steau maçına ki (o Steau 1 puanla gruptan çıkamayıp elendi) beş stoperle çıktığı için. Sezonun en kritik maçıydı; Barış, Sabri ve Ayhan kenarda oturuyordu ve Skibbe onları takıma almamıştı. Bu geçmişi bile bile Skibbe'ye övgüler düzmek, bu işi gidişatta katkısının bulunduğunu söylemek kolay değil. Şu an her şey yolunda ve eleştiriler kadar övgülerimizi de esirgememiz lazım. Ancak, Kalli gelmeseydi ve Skibbe sakatlıktan dönen oyuncularıyla doğru takım tertibini bulsaydı yüzde yüz ve katıksız başarı sahibi görebilirdik. Kalli'nin teknik danışmanlığının üzerine bu değişiklikler gelince hâlâ Skibbe üzerine koyduğumuz mim kalkmış değil. Beşiktaş maçı ile bu çıkışın tesadüfi olmadığını kanıtlama zamanı. İlk yarının sonuna kadar bu ivme devam ederse, Skibbe ile ilgili olumlu düşüncelerimiz artacaktır.