19. dakikaya kadar müthiş istekli bir takım görüntüsü çizen Fenerbahçe, rakibinin ilk ciddi atağına şanssız bir şekilde boyun eğdi. Ve beklemediği bir gol yedi. Halbuki bu dakikaya kadar Gökhan ve Uğur'la önemli pozisyonlara girilmişti. Emre ve Josico top kayıplarıyla, Yasin de nerede kimi tutacağını bilmez haliyle Fenerbahçe'nin en zayıf halkaları olacaklarının sinyalini veriyordu. Porto'nun deplasmanda öne geçmesi rakibi rahatlattı. 28. dakikada Porto'nun attığı ikinci gol ise Fenerbahçe'nin umutlarının kırılmasının sebebiydi. Birkaç dakika sonra yine bir kontratakta Porto'nun gelen topunun direkten dönmesi de Tanrı'nın Fenerbahçe'ye adeta bir lütfuydu. Kendi sahasında bu yıl Avrupa başarısı olmayan Fenerbahçe, Porto karşında cesaretsiz ve korkak bir tavırla rakibinin defansını hiç zorlayamadı. Takıma gol atsın diye alınan Güiza ilk 45'te iki etkisiz şut atabildi. Sanki kenar oyuncusuymuş gibi çizgilere yakın alanlarda sahte koşular yaptı. Kabul edilmesi şimdiye kadar zor olsa da yine onunla ilgili ilk yazdığım fikirdeyim. Allah için Güiza'nın bizim Zafer Biryol'dan ne farkı var ki?
Alex sahada yoktu Takıma katkısı olmayan Emre'nin yerine ikinci yarıya Kazım'la başlandı. 63. dakikada onun yedekliğe adeta isyanını izledik. Dört kişinin arasındaki yalnız adam öyle bir gol attı ki (Rakibe çarparak olsa da) çöken Fener tribünlerinin mağlubiyet devam etse de itibarını yükseltti. Fenerbahçe'nin kredisi en yüksek oyuncusu olan Alex bu maçta hiçbir şey yapmadı. Kim olursa olsun bu kadar dokunulmazlık da biraz fazla değil mi? Şampiyonlar Ligi ilk maçında bu sene Fenerbahçe'nin bir şey yapamayacağını üzülerek yazmıştık. Öngörülerimiz artık somutlaştı. Bundan sonrasına UEFA gibi hayellerle boşu boşuna süslemeyelim. Şimdi önemli olan lige dönüp Beşiktaş maçını Kadıköy'de olumlu sonuçlandırmaya bakmak lazım. Ayrıca Fenerbahçe'ye Avrupa'da başarı kazandırsın diye transfer edilen oyuncuları ve teknik direktörü herhalde çek etme zamanı geldi ve geçiyor.