Özür diliyorum, biraz kişisel gibi duruyor belki ama, "Her oyunda ana maksat ütmektir" derdi, rahmetli babam. Bu sözün futbola uyarlanacak en yalın hali, "Her maçını seni hedefine yaklaştıracak şeklinde oynayacaksın" demektir. Şampiyonlar Ligi umudu bir hayli zayıflamış, UEFA Kupası'na kalma şansın hâlâ sürüyor ama bu uğurla çıktığın en kritik maçta, rakibinin özelliklerini hesaba katmadan oynuyorsun. Yani bu çıplak gerçeğe rağmen, cümbür cemaat saldırarak maça başladı Fenerbahçe. Oysa Alex, Emre ve Deivid gibi önemli oyuncuları sakatlıktan yeni çıkmış, kaleci Volkan en sakar sezonunu yaşıyor. En önemlisi ise Güiza forvette yalnızlığı oynuyor. Bu durumda şuursuz, hesapsız ve kontrolsüz oyun intihar değilse nedir, çok iyi kontratak yapan Porto karşısında. Ankaragücü karşısında zor bela kazanılan bir puan için "İyidir" diyen Aragones, her zamanki gibi Fenerbahçe'nin hedeflerinden bihaber olduğu için takımını pusulasız, şifresiz sahaya sürmüştü dün akşam, anlayacağınız gibi. Dolayısıyla gücünü, haddini ve en önemlisi de hedeflerini gözetmeksizin bir onbirden öteye geçemedi sarı-lacivertliler. Yazık! O çok eleştirdiğimiz Zico çalıştırsa, bu gruptan lider çıkması işten bile değildi Fenerbahçe'nin. Ama İspanyol teknik direktörle gruptan çıkmak bir yana, geçen sezonlardaki kişiliğini de terk etmişti sarı-lacivertli ekip.
Kapasite bu değil Bunu söylerken içim sızlıyor. Ama dün akşam Josico ve Gökhan dışındaki futbolcular kapasitelerinin kıyısına bile ulaşamadılar. Bütün bu olup bitene baktığımız zaman her zaman ısrarla yenilediğim gibi faturanın tamamını futbolculara kesmek demek, ana gerçeği gözardı etmek demektir. Hayır, Fenerbahçe kadrosunun kapasitesi bu değil. Ne yazık ki, Aragones saha içinde aylardır bu görüntüyü izleyip duruyor. Abi uzun söze gerek yok. "Bana altı ay süre tanıyın, gerçek Fenerbahçe'yi o zaman göreceksiniz" diyen İspanyol teknik adam, beşinci ay biterken Türkiye'nin en kaliteli kadrolarından birine sahip Fenerbahçe futbol takımını resmen kendisine benzetti.