Geçen hafta Trabzon'da oynadığımız kupa maçında galibiyet golünü bulmak için son dakikalara kadar beklemenin sıkıntısını yaşamıştık. İşte ben kendi adıma, en çok da o sıkıntılı anların telafisini bulmak dileğiyle geçtim Bursa maçının karşısına.
***
Ne yazık ki, bence Türk futbolunun kaderi olan ve Beşiktaşımızın da yakasını bırakmayan golü kolay bulamama sıkıntısı Bursa'da da karşımızdaydı. Maç golsüz beraberliğe kitlendi. Denizli, 65. dakikada Nobre ile Holosko'yu çekip yerlerine Bobo ve Serdar Özkan'ı oyuna katarak hücum gücünü diri tutmaya çalışsa da olmadı... Bütünüyle orta saha futbolu izledik. Sanki herkes, maçın bir an önce bitmesi için dua ediyordu. Bursa da, geçmişin hesabı ve hırsıyla iyice asıldı maça. Son 10 dakika güzel pozisyonlara girsek de golü bulamadık.
***
Her şeye rağmen, duygusallığı bir yana bırakıp gerçekçi olmaya çalışırsak, Bursa gibi zor ve kritik bir deplasman maçından 1 puanla dönüyor olmak çok kötü bir skor değil bana göre... Tabii ki galibiyet bizi çok mutlu ederdi ama Bursa ile tarihimiz, stadyum/azınlık dezavantajımız, bunların üzerimizde yarattığı psikolojik baskı, kupa maçından kaynaklanan belli ölçüde enerji kaybı ve sahanın zeminindeki gözle görünür problemler düşünüldüğünde beraberlik de iyi bir sonuçtur bu hafta için. Hayat öyle acayip bir iş ki, durumu tersten okuduğumuzda belki de kazanılan bu 1 puan, günü geldiğinde bizi şampiyonluğa taşıyacak fark olacak...
***
2008-2009 sezonunun bütünü düşünüldüğünde, 2 puan kaybı henüz Beşiktaş'ın kaderini değiştirecek denli güçlü bir köşe taşı olamaz. Ama bu vesileyle, şu gol meselesine ciddi biçimde eğilmekte yarar var. Futbol sadece fiziksel güç ve içgüdüsel yönlenmeyle kotarılacak bir oyun değil. Sayılı yıldız oyuncuları ayrı tutarsak; beden gücü ve tekniğe odaklanmanın yanında biraz da futbol zekâsıyla düşünebilmek, oyun matematiğinin farkında olmak, düşünerek oynayabilmek konusunda kendimizi geliştirmemiz gerekiyor artık...