Beşiktaş'ın yazgısı veya "yaşamın formülü" 2008 Avrupa Şampiyonası'nın atv'de yayınlanması sayesinde, işim gereği büyük bir şansla Milli Takım'ın maçlarını sahada izleme fırsatı buldum. Destansı Çek Cumhuriyeti maçını, mucizevi Hırvatistan karşılaşmasını kim unutabilir ki? Belki çok iyi oynamadık, belki teknik açıdan harika değildik ama öyle bir inandık ve saldırdık ki... Hiç vazgeçmedik. Yenilgiyi asla kabullenmedik, küllerimizden yeniden doğduk ve istediğimizi aldık. Başka yolu yoktu çünkü. Sahada ve tribünlerdeki herkes için böyleydi bu... Dünya yuvarlak mı yoksa bir yeşil saha mı, bilemem; ama yaşamın kuralları ile futbolun kuralları hemen hemen aynı. Hayata dair her şey o yeşil saha içinde, 90 dakikada yaşanabiliyor. İstemek, inanmak ve peşine düşmek... Maç hiç bitmeyecekmiş gibi koşmaya devam etmek. Yenilgiyi kabullenmemek, vazgeçmemek. Her ne kadar kulağa 20'nci, 21'inci yüzyılların ve vahşi kapitalizmin kuralları gibi geliyor olsa da kalbin arzusuna kavuşmak için de aynı yoğunlaşmaya, odaklanmaya muhtaç değil miyiz? Nefsimizden, benliğimizden uzaklaşıp onun peşine düşmek... Koşarken tökezleyip kendimizi yerde bulsak da yeniden ayağa kalkabilmek; devam edebilmek. (Ancak burada "yıkıcı ihtiras" ile azmi birbirinden ayırt etmekte yarar var tabii... Önemli olan, koşarken de kimseyi incitmemek ya da istemeden incitsek bile arkamıza dönüp ona el uzatmayı bilmek).
Geylani'nin dediği gibi... İstek, inanç ve azim... Bence Beşiktaş'ın son yıllardaki en büyük eksikleri. Futbolculuk yıllarından bu yana beyefendiliğine, büyük saygı duyduğumuz Ertuğrul'un gözlerinde kabullenmişlik ve çaresizlik vardı Perşembe akşamı. Ertuğrul'un portresini tek kişiye yönelik bir eleştiri olarak değil, Beşiktaş'taki genel durumu ifade edebilmek adına somut bir örnek olarak sunuyorum sizlere. Zira taraftarın da aynı konu üzerine biraz kafa yorması gerektiği inancındayım. Beşiktaş, Metalist Kharkiv'e 4-1 mağlup olarak UEFA Kupası'na 1. turda veda etti. Metalist Kharkiv, 300.000 nüfuslu kentte 37.000 izleyiciyi sahasına toplamıştı. Yanlış anlaşılmasın, tabii ki hep beraber Ukrayna deplasmanına gitmekten söz etmiyorum. Ancak Beşiktaş taraftarının da takımına olan inancını güçlendirmesi gerektiği, hatta bu "aidiyet" duygusunu canlandırmak adına Beşiktaş Kulübü'ne de bazı görevler düştüğü kanısındayım. Abdülkadir Geylani'nin dediği gibi: "Noksanını gören kemal bulur."