60 dakika Gaziantep karşısında izlediğimiz Fenerbahçe'ye dün akşam sanki sihirli bir değnek dokunmuştu. Tılsım, hocada mıydı, futbolcularda mıydı, ya da yönetimde miydi kesin anlaşılamadı. Ama birkaç maç sonra bunun kaynağını öğreneceğiz. Bütün bunlara rağmen Fenerbahçe geçen sene Avrupa'da oynadığı futboldan uzaktaydı. Kaleci Volkan, her gün biraz daha forma girerken, maalesef Gökhan'ın ilk yarı grafiği düşüktü. Yasin maç eksikliğine rağmen ona güvenenleri mahcup etmedi. Lugano ise defansın sigortası olurken takımın marka değeri en yüksek oyuncusu olan Carlos, hayranı olan beni bile Real Madrid ve Brezilya Milli Takımı'ndaki futbolunu özler durumda bıraktı. Eski bir sevgiliyle yıllar sonra kavuşsak da eski tadı bulamamak ne kadar da acıymış meğer. Maldonado oyunun başında biraz kıpırdanma gösterse de sonraları kayboldu. Bell ki çocuk, özgüvenini kaybetmiş bir kere. Kazım ile Uğur, nasihatları dinlemeye başlamışlar ve Avrupa'nın vitrin tadını almışlar.
Bu halle final çok zor Alex ise gol atmasına rağmen hâlâ beklediğimiz Alex olamadı. Semih, Semih kardeşim! Sen olmasan Fenerbahçe ne yapacak merak adiyorum. Gerçek futbolseverler sana her yerde sahip çıkmalıdır. Partizan'ın ilk maçtaki eksik futbolcuları oyunda olsa da 23. dakikada Fener, Semih ile golü bulunca Şampiyonlar Ligi'ne kalınacağının sinyalleri gelmeye başladı. İkinci devrede Fenerbahçe daha derli toplu oynadı. Kaçan pozisyonlara rağmen oyundaki üstünlük onlardaydı. Alex'in attığı golden sonra Fenerbahçe tribünlerinin de desteğiyle Şampiyonlar Ligi'ne kesin adım atılmış oldu. Ülkemizin Şampiyonlar Ligi'ndeki tek temsilmcisi olan Fenerbahçe'yi kutluyorum. Akşamki başarı o lig için yeterli değil bunu da unutmayalım. Yönetim, farkında olduğu eksiklikleri yapacağı transferlerle camiaya da fark ettirmelidir. Yoksa sahanın şanssız adamı Güiza'nın şansını gelmesini beklemekle Şampiyonlar Ligi'nde final oynanamaz.