Utanç abidesi Çinliler oyunları çok güzel organize ettiler. Türkiye'ye niçin olimpiyatların verilmeyeceğini verilse de bunu nasıl yüzümüze gözümüze bulaştıracağımızı kanıtladılar Biz 2000'e Çin'le beraber talip olduk. Çinlilerin yaptığı stadyuma bakın. 100 sene kullanılır. Bizimki daha şimdiden çağ dışı oldu.. Bu stadı yaptıranlardan hesap sorulması lazım, bu bir utanç. Türkiye'nin bu işte ne kadar yapmacık, ne kadar sahte olduğu ortaya çıktı
16 günlük olimpiyat şöleni görkemli bir törenle tamamlandı. Pekin Olimpiyatları'nı nasıl hatırlayacağız? Televizyondan seyri gayet keyifliydi. Eurosport'a teşekkür ediyorum tabii ki... Büyük bir çoğunlukla oradan izledim. TRT'nin spor servisinin futbol dışı sporlarla fazla bir alakası olmadığı için yanlış seçimler yaptılar, ruhsuz yayınlar yaptılar. Doğru dürüst bir ekip kurup oraya götürmediler. Bir utanç, bir fiyaskoydu; TRT açısından olimpiyatlar... Ama Eurosport çok kısıtlı imkanlarına rağmen oraya bir kişi dahi göndermeden, buradan seyrederek bir olimpiyat yayınının nasıl yapılacağını çok güzel gösterdi. Allah razı olsun.
Onların sayesinde biz de keyifli bir şekilde izledik. Güzel bir olimpiyat oldu. Futboldan başka bir şey yazmayan, göstermeyen Türkiye'de, olimpiyatlarla birlikte sporseverler nefes alma imkanı buldu. Tabii olimpiyatı içinden yaşamadığınız zaman organizasyon hakkında bir şey söylemek zor ama televizyondan gördüğümüz kadar Çinliler bu işi iyi organize etmişler. Yine televizyondan gördüğümüz kadarıyla Türkiye'ye olimpiyatların niçin verilemeyeceğini, verilse de bizim bunu nasıl yüzümüze gözümüze bulaştıracağımızı kanıtlamışlar. Bir basit örnek... Biz 2000 oyunları için Çin'le birlikte başvurduk. Çinlilerin yaptığı stadyuma bakın daha 100 sene kullanırsın, bizimki şimdiden eskidi, çağ dışı oldu. Çağ dışıydı zaten. Bizdeki olimpiyat başvurusunun nasıl baştan savma, nasıl laf ola beri gele yapıldığı da ortaya çıktı. Bu stadı görenlerin o stadı yaptıranlardan hesap sormaları lazım. Bu ülkenin milyonlarca doları harcanmıştır ve orada leş gibi durmaktadır ve ülkenin başına bela durmaktadır. Onu yaşatmak için bir sürü para harcıyoruz her sene... Bir sürü adam, kaç tane bakım, kaç tane bilmem ne!.. Bu bir rezillik, bir utanç. Bu olimpiyatları izleyenler için en büyük yarar Türkiye'nin bu işte ne kadar yapmacık, ne kadar sahte olduğunun ortaya çıkışıdır. Hâlâ kalkıp, 'Biz olimpiyat yaparız, olimpiyat peşindeyiz, talibiz, bize şu kadar daha milyon dolar verin, onu da sağda solda yiyelim' diyenlerin de 'foyası ortaya çıkmıştır' diye düşünüyorum. Anlatılacak çok hikâyesi var olimpiyatların... Benim için 5 çok önemli adam var. Bir numara: Usain Bolt. Tartışmam bile onun yaptıklarını... Muhteşemdi... İnsanlık adına çok önemli işler yaptı. İnsanın sınırlarının olamayacağını dünyaya gösterdi. İkincisi: Phelps... Bir harikaydı. Üçüncüsü: Rebecca Romero... 2004 kürekte gümüş madalya aldıktan sonra 2008'de bisiklete geçip, altın madalya alması, bir kadın olarak, bir insan olarak akıllara durgunluk verecek, müthiş bir olay.
MEDYA YAKALANDI Dördüncüsü: Matthias Steiner... Alman ağır sıklet haltercisi... O silkmedeki yarışı unutamıyorum. Trafik kazasında ölen karısı için altın madalyayı almayı kafasına koymuş; madalyayı karısının mezarına götürecekmiş, onu anlatıyordu... Ve bütün dünya ondan bahsederken basın toplantısında "Kaç madalya alırsanız alın, etrafınızda ne kadar insan olursa olsun, gece yatağınıza girdiğiniz de o yalnızlığınız yok mu" diyordu. Muhteşem bir adam... Altın almak için silkmeye hayatta kaldırdığı en yüksek derece olan 246 kilo ile başladı. İlkinde başaramadı ama ikincide kaldırdı. Ve ondan sonra yarışı seyretti. Hakemlere dedi ki "Herkes bitirdikten sonra bana haber verin. Son hakkımı o zaman kullanacağım." Bütün rakipleri bitirdikten sonra hayattaki en iyi derecesinin üzerine 12 kilo daha koydu. Öyle bir geldi ki halterin başına... Televizyonun güzelliği de orada... Ayrıntıları görüyor, kaldırabileceğini hissediyorsun. Ve 258 kiloyu kaldırdı. Amerikalı gazetecinin çok güzel bir lafı vardı: "Kaldırdığı en büyük ağırlık, şeref kürsüsünde, sol elinde duran karısının fotoğrafıydı." Gazeteciliğe de hayran oldum. Bizim gazetecilerimiz var orada... Şu hikâyeyi kimse yazamıyor. Amerikalı gazeteci yazıyor. Beşincisi de Maarten van der Weijden... 7 sene evvel "Yaşaması mucize olur" denirken kanserlerin en kötülerinden biri kan kanseri nedeniyle parmağını kıpırdatamayacak şekilde ölü gibi yaşarken, Pekin'de 10 kilometre yüzme maratonunu kazandı. Bu da bir insan zaferi. İnsanın da olimpizmin de en güzel tarafı bu. Milleti, ırkı, dini, cinsi ne olursa olsun bunlar insanın zaferleri... Hollandalı sporcunun o başarısı; kanseri, ölüm mahkumiyeti zanneden milyonlarca insana ne büyük umutlar verecektir. İşte olimpizim bu... Tabii yabancı basından olağanüstü güzel yazılar okudum. Yani gazete okuma zevkini yeniden yaşattılar. Adamlar ne güzel ayrıntılar yazıyorlar. Bizim de orada tonla gazetecimiz var. Bir tane de bizden birinin yazısını 'Ne güzeldi' diye anlatayım isterdim. Ama başka bir şey... Gezmeye gitmekle, yaşamaya gitmek çok farklı şeyler. Bizim medyamız çok kötü verdi. Bu kadar tatsız, bu kadar zevksiz, bu kadar ruhsuz verilebilir. Yaşananları anlatabilmek için olimpizmi hissetmek lazım. Senin futboldan, futbol da değil; Fener, Galatasaray, Beşiktaş'tan başka bir şeyin olmadığı zaman bir olimpik yazı hayal dahi edemiyorsun. Olimpiyatlar, Türk medyasının tam bir teşhiridir. Gerek yazılı, gerekse görsel medyanın... Şimdi unutulur bunların hepsi... Gelecek olimpiyatlarda, 4 sene sonra hatırlarız!..
_Kapanış töreniyle ilgili görüşlerinizi de merak ediyorum aslında!.. Açılışı beğenmediğinizi söylemiştiniz. Kapanışta tabii insan unsuru fazlasıyla ortaya çıktı. Çinliler eleştirileri hissetmişler gibime geldi!.. Teknik şovlar, dijital şovlar değil, bu defa insanlar vardı. Ama yine de benim düşündüğüm Çin yoktu. Hiçbir bilgisi olmayan bir kişiye Atina'nın açılış ve kapanışını şöyle uzaktan göstersen, 'Burası neresi desen'; 'Yunanistan' der. 'Burası Çin' dedirtecek bir şey yok. Oysa Çin dünyanın en çok merak edilen yeri. Gizemiyle, ruhuyla, esprisiyle, uygarlığıyla... O Çin'i oraya getirip koymadılar bir türlü ama açılışa göre fevkalade daha insancıl kapanış yaptıkları için ben bu defa hiç sıkılmadan, büyük keyif duyarak seyrettim. Ancak Çin'in eksikliğini hep hissettim. Bütün seyircilerle beraber 'Pekin seni seviyorum' diye bir şarkı söylediler. Bize tribün şarkısı olabilecek kadar da hoş bir şarkı. Bestecisi Japon... Olimpiyatların kapanış şarkısı 'Pekin seni seviyorum'un bestecisi Japon. Çin o kadar yok işin içinde!..