|
|
|
|
|
|
|
|
Hamiline kart
Bugün herkesin malumu olan bir yanlışı yazacağım. Kimsenin yazmadığı, yazamadığı bir yanlışı. Konu malum. Soru: Bir antrenör nasıl iş bulur? Cevap: Karvizitle! Sizin de cevabınız buysa doğru(!) söylüyorsunuz. Cevap doğru ama tarz yanlış. Bakanların, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, siyasi zevatın takımlarımızın başına geçecek teknik kadroya müdahale etmeleri, isim önermeleri sizce ne kadar doğru? Buna izin veren kulüpler, buna ses çıkarmayan yetkili kurumlar, olayı gündemine taşımayan basın, hiç ayırmadan "Suç-lu-yuz!" Yanlış, bire bir konuştuğunuzda yanlış ama iş icraata gelince orada herkesin suspus olup selam durduğunu, kendi işini başkalarına bıraktığını görüyoruz. Soralım o vakit: Antrenör ve teknik adamlar, niçin 'Hamilikart yakınımdır' denilerek 'siyasi, idari' birileri tarafından göreve getiriliyor. Bu tip bir görevlendirmeyi isteyen mi suçlu, aracılık eden mi? Artık bakanlarımızın, milletvekillerimizin, belediye başkanlarımızın, siyasi parti temsilcilerinin bir telefonuyla göreve getirilen antrenörleri, teknik direktörleri takımlarımızın başında görüyoruz. İçlerinde, getirildiği görevi teknik kadro olarak fazlasıyla hak eden birçok arkadaşımız var, var olmasına da üzülerek söyleyeyim, birilerinin kartı ile gelmeleri yanlış. Böyle gelen bir hocanın tavır koyma, "Şu oyuncuyu oynat, bunu oynatma" diyen başkana ilkeden söz etme hakkı olabilir mi? Kusura bakmasın, böyle gelen bir hocaya 'meslek ahlakı' sözünü çok lüks görürüm. Üzülerek müşahede ediyorum ki, artık önüne gelen, siyasi birilerinden medet umar, görev bekler duruma geldi. Mesleğin geldiği nokta çok üzücü. Bu durum konuşulmuyor, eleştirilmiyor, görülmüyor, gündeme bile getirilmiyor. Bu yazdıklarım normal, benim eleştirilerim anormal öyle mi? Olayı bugünüyle değil, geçmiş uygulamalarıyla da yanlış buluyorum. 141'i profesyonel olan 10831 takımımızı çalıştırabilecek yaklaşık olarak 14.400 hoca var. Yazık değil mi bu mesleğe yıllarını vermiş, çile çekmiş, değer vermiş, özveriyle çalışmış bu hocalara! Arkasında adamı olmayan işsiz mi kalsın! Bir başka üzüntüm, çatı kuruluş olan TÜ- FAD'ın anlaşılmaz sessizliğidir. Bu ülkede TÜ- FAD'ın ne iş yaptığını bilen var mı? Hangi meslektaşının yarasına merhem olmuştur? Soruyorum! İşsiz meslektaşlarının sıkıntılarını nasıl çözmüştür? Meslektaşlarından biri hastalandığında ne yapmışlardır? Ne çözüme yönelik projeleri, ne de federasyon nezdinde ağırlıkları var. Kamuoyu adına soruyorum: Bu TÜFAD, yani Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği, bildiğimiz kadarıyla 14 bini aşkın faal üyesiyle devasa bir güce sahip. Her bölgede temsil yetkisi olan temsilcileri var. En fazla etkin olacakları, görev bekleyen ve görev alacakları en çok önerecekleri dönemlerde her nedense hiç ortada yoklar, varlarsa da etkin değiller. Kasalarında, yıllar içinde biriken muazzam bir kaynağın bulunduğunu duyuyoruz. Bu paralar ne için birikti, nereye harcamayı düşünüyorlar? Bu arkadaşlarımızın hakkını yemeyelim. Gazete ve televizyonlarda TÜFAD lehine çok güzel demeçler veriyorlar. Olan bitenlerden rahatsızlık duydular da biz mi duymadık! Çıkın, her şeyi konuşun! Onların yapacağı işi belediye başkanları, milletvekilleri, bakanlar yapıyor, doğru mu bu? Bu yazdıklarımdan alındılarsa(!) "pardon" diyorum. Hem de kocaman bir pardon!
|
|
|
|
|
|
|
|
|