İmpossible is nothing* * Hiçbir şey imkânsız değildir Son iki hafta bu sütunlardaki yazılarımın başlıkları herhangi bir arızaya uğramadı. Bir önceki hafta "İkisini de yeneriz" demiştim. Evet ikisini de yendik. Hem İsviçre'yi, hem Çek Cumhuriyeti'ni... Geçen haftaki başlık, "Yarı finale doğru" idi. O da gerçekleşti. Hırvatları geçtik, artık yarı finaldeyiz. Şimdi rakibimiz Almanya... Peki bundan sonra ne olur? Dünya ilk kez Türkiye ile fazlasıyla ilgilenmeye başladı. Çünkü mucizeler takımıyız. En büyük geriye düşüşlerden en büyük öne çıkışları başardık. Bizi en çarpıcı üslupla Hırvatistan Teknik Direktörü Bilic anlatmaya çalıştı. Şöyle dedi: "Hem kaliteleri var hem de başka bir şey var. O yalnızca Türklerde var.
Onun ne olduğunu tarif edemiyorum, anlayamıyorum. Böyle giderse final oynarlar." Evet, yabancılara göre anlaşılması olanaksız bir takımız. Bunu onlar çözemiyor ama sıradan bir Türk vatandaşı çok rahat kavrayabiliyor. Asla pes etmiyor. Gol yemişsek bunu hakaret kabul edip, fazlasıyla karşılığını veriyoruz. Sahadaki 11 futbolcu, saha dışındaki 70 milyon Türk'ün o anki duygularının ne olduğunu bilerek oynuyor. Dünya, Türk Milli Takımı'nı sonunun nasıl biteceğini bilmediği bir korku filmi gibi izliyor. Filmin bitimine sadece 10- 15 saniye varsa en büyük mucizenin bu ölümcül son anlarda olabileceğini hissediyor. Çarşambadan pazara ne olur? Yanıtı başlıkta yatıyor. Hiçbir şey imkânsız değildir. Türkler varsa!