Yarı finale doğru Geçen hafta bu sütunlardaki yazımın başlığı "İkisini de yeneriz" şeklindeydi. Kolay kolay iddialı tahminde bulunmam. Eğer iddialı bir tahmin yapmışsam, bunun gerçekleşeceğine % 100 inanırım. İsviçre'yi yeneceğimizden hiç şüphem yoktu. Yağmur sahayı göle dönüştürmese, İsviçre'nin işini ilk yarıda bitirirdik. Fatih Terim'in çok eleştirilen Gökdeniz ve Tümer'li orta sahası, aslında doğruydu. Hava koşulları bizden koskoca bir ilk yarıyı çalmasa, ikinci yarı farka giderdik. Düzelmiş zemindeki son 45 dakikada yenik durumdan galibiyete ulaşmamız, son derece normaldi. Çünkü biz, onlardan çok daha kaliteli bir takımdık. Çek Cumhuriyeti maçını alacağımızdan da en ufak bir endişe duymuyordum. İlk golü bizim yiyeceğimizi, Koller'in boy farkının ilk 60 dakika başımıza iş açacağını biliyordum. Nitekim öyle de oldu. Ancak hesapta 2-0 yenik duruma düşmek yoktu. Dikkat edin, eleştiriler "Neden 60 dakika havadan oynadığımız" şeklinde yoğunlaşıyor. Bir şeyi ıskalıyoruz. Havadan oynayan biz değil, onlardı. Kalecileri Cech dahil her topu şişirdikleri için, 60 dakika topu yere indiremedik. Son yarım saat olağanüstü bir Türk Milli Takımı vardı. Arda ile soldan, Hamit ve Sabri ile sağdan bindirmelerimiz, gollerin geleceğinin habercisiydi. Ayağa kısa paslarla Çekler'in önce orta sahasını, sonra defansını perişan etmeye başladık. Bizdeki orta saha kalitesi, kimsede yok. Kartlarda çifte standart uygulayan ve oyuncu değişikliğinde 3 dakikamızı çalan önyargılı bir hakeme rağmen, muhteşem bir zafer aldık. Sevmeyeni çok olan Fatih hocayı unutmayalım. Milli Takım'ı yönetmekle kalmadı, adeta bir santrfor gibi oynadı. Yolumuz % 90 yarı finale gidiyor.