Hayal satan adam (16) Parmaklarını, pencere önündeki fesleğenlerin içinde gezdirdi hayal satan adam. Dünyanın en güzel kokusu, dükkanın içini sardı. Ne zaman maziyi özlese, böyle yapardı. Dışarıdaki ağacın gölgesine baktı, adamın gözleri güneşin kum saati gibiydi. "Bu saatte burası cıvıl cıvıl olmalıydı" dedi.
***
Adamın aklından geçeni yakalamak isteyen çocukların koşuşturması başladı o sıra. Bir futbol takımı kadar çocuk, birden dükkanın içine yığıldı. Dili damağı kurumuş çocukların, laf yarışı vardı da, adam kendi dükkanında misafir gibi duruyordu sanki. Biri "Buz gibi su..." diye sayıkladı. "Gazoz yok mu?" dedi birisi, bir diğeri dondurma sordu. Adam kalabalığın içinden, kendi çocukluğunu ayıkladı.
***
Çocuklara Ankara Gazozu çıkardı, tahta kasanın içine inci gibi dizilmiş. Gazozu açtı, kırk kapıyı birden açtı. Kendisini taştan kalelerin ortasında buldu, ahşap evlerin camlarındaki seyirciler arasında. Cebindeki kuşlu aynadan, geçmişi de görüyordu, geleceği de...
***
Bir zamanlar bu ülkenin mahalleleri duygu anıtıydı. Bir çocuğun, bir mahalleyi cennete çevirdiğinin kanıtıydı, her çocuğun duruşu. Mahalledeki çocuklar, kaleden kaleye gidip gelirken, kardeşlik halısını dokuyordu. Adam, bir yandan mazinin duvarlarındaki yazıları okuyordu, öte yandan gazeteleri. Milli futbolculara prim yağıyordu, "Daha yok mu?" diyorlardı. Vatan millet edebiyatı, başı sıkıştıklarında kullanmak üzere, hesap cüzdanlarının arasında duruyordu futbolcuların. Hayal satan adam, milli formayı ülke sevgisi için giyenlere fatiha okudu içinden. "Eski canlara rahmet olsun" dedi... Duyulması gerekeni de dışından okudu. "Şimdiki futbolcularda, çocuklar için biraz merhamet olsun!"
***
Dini imanı para olan adamlarda, merhamet bulmak meseleydi. Yanlışları örnek alan çocukların, yarınların kurbanı olması da an meselesiydi.
***
Renkli reklamlarla aklı çelinen çocuklara ekranlarda kimleri izlediklerini sordu adam. Çocukların verdiği iblis listesinden gözü korktu. Adam biliyordu ki, televizyondaki her sorumsuz adam gizli bir katildi. Kullandıkları cümlelerin içinde tek sevgi sözcüğü bile yoktu. "Ah be çocuklar" dedi, "Onlar para için, kanınızı bile gazoz şişelerine doldurup içerler."
***
Eski zamanları örnekleyip, çocuklara nasihat etti de... Kendi mazisine eğildiği zaman, nasihatlerin sargı bezi yerine geçtiği yılların gerisinde kaldığını fark etti adam. Mürekkebi kurumuş eski bir mektubu okumak yerine, yeni bir mektup yazmak istedi ama şimdiki çocuklar gerçeği istemiyordu ki...
***
Mazinin merdivenlerinden usulca inen hayal satan adam, yeniden fesleğenlerin arasında gezdirdi parmaklarını. Bir koku yayıldı dükkanın içine. Biliyordu ki, bir çiçek nasıl tutulursa en narin yerinden, çocuklar da öyle tutulmalıydı ellerinden. Biliyordu ki, çocukların masumiyeti kadar, hiçbir gerçek yakışmazdı futbol denen aşka.
***
Bir anda, meçhul bir yalnızlığa gömüldü adam. Dükkanın içine baktı da... Kimse yoktu, hayallerinden başka.