Federasyon hikayesi Hakem hatalarının peşine düştüğümüz kadar, federasyon ve kurullarının da peşine düştüğümüzde Türk futbolu kendini aşmayı başaracaktır. Aşık olduğumuz renklerin başarısını isterken, lehimize yapılan haksızlıkları kabullenmez ve aleyhimize yapılmışçasına tepki gösterirsek, yeni bir sayfayı, bir daha kapanmamak üzere açmış olacağız. Başımızdakilerin neyi işaret ettiğini düşünmeden, gördüğümüzü çalıp, düdüğümüzü vicdanımızla üflediğimiz anda, dünya çapında üst düzey maçlarda görev alan hakemlerimiz olacaktır. Kalemini menfaat karşılığı oynatanlar aramızdan temizlendiğinde, uluslararası arenada, bir yerlere gelen yeni spor yazarlarımız olacaktır. Dilekleri ve o dileklerin gerçekleşmesi sonucu varılabilecek hedefleri çoğaltmak mümkün. Önemli olan hangi konuda, nelerin bizi bağladığını iyi bilmek ve doğru çözüm için cesur adımlar atmaktır. Bu anlamda futbolu gerçekten seven herkesin yapması gereken ilk şey, Türk futbolunun temel taşları olan federasyon ve kurulları konusunda duyarlı olmaktır. Peki öyle miyiz? Hayır! Kesinlikle duyarlı değiliz. Bırakın futbolseveri bir çok meslektaşımız bile bu konulara duyarlı değil. Oysa, bugün şikayet edilen hakem hatalarından, çelişkili PFDK ve Tahkim kararlarına kadar her sıkıntının temel sebebi federasyonlardır. Şu son yaşadıklarımıza bakın ve düşünün, acaba demokratik kültüre sahip bir Avrupa ülkesinde bunlar yaşanır mıydı diye? Kendisi aday olma hakkını yüce mahkeme kararıyla kazanmış olan Ulusoy, kanun yapıcının, yani TBMM'nin çıkardığı yasayı uygulamıyor. Birileri haklı olarak mahkemeye gidince de başlıyor "Türk futbolu mahkemeye düşmesin" teranesine. Ardından, çok ucuz bir kongre hesabıyla, "2010 yılında Süper Lig'te oynayacak kulüplere ait olan" yayın haklarını bugünden satıp, bugünkü kulüplere dağıtacağını ima edebiliyor. Federasyon parasıyla, Ulusoy'un reklamı yapılıyor ve bu reklamlar nedense hep aynı grubun televizyonlarında yayımlanıyor. Siz ne derseniz deyin, Türk futbolu bir adım ileri gidecekse, önce Ulusoy ve ekibi gitmelidir. Gerisi hikayedir.