Tren kaçmakta...

Lig bitti ve transfer borsası açıldı. Gazetelere bakınca insanın başı dönüyor.
"Hangi takım hangi futbolcuyu getiriyor?" karmaşasında ne ararsan var.
Yıldız sözü veren başkanlar mı ararsın, Süper Lig aşkıyla yanarak bize gelmeye can atan dünya yıldızlar mı, Almanya'yı, İngiltere'yi elinin tersiyle itip, Türkiye'de çalışmak isteyen teknik direktörler mi?
Yok, yok anlayacağınız… Bu yazılıp çizilenlerin yüzde onu doğru olsa, Türkiye Süper Ligi, seneye Premier Lig'den daha kaliteli olur.
Şimdi taraftarı uyutma zamanı… Futbolsever evde, kahvede taraftarı olduğu takıma kimlerin transfer olduğunun geyiğini yapıyor, şu anda onu başka bir şey ilgilendirmiyor.
Oysa yüzleşmek gerek… Bu günler çabuk geçecek ve yine kısa bir zaman sonra acı gerçeğimizle başbaşa kalacağız.
Galatasaray, borçlarından dolayı UEFA tarafından Avrupa kupalarından men cezası ile karşı karşıya kaldı. Yapılan uzun pazarlıklar ve 'Sevr anlaşması' niteliğindeki imzalaşmalar neticesinde, başkan UEFA'nın kupaya katılmama cezası vermeyeceğini açıkladı.
Aman Allah'ım bir mutluk, bir mutluluk ki sormayın gitsin...
Diğer kulüplerimizin durumu da Galatasaray'dan daha iyi değil… Trabzonspor'un yeni başkanı Ahmet Ağaoğlu, borçları nasıl ödeyeceğinin derdinde, para bulabilmek için yeni sponsorların peşine düşmüş… Fenerbahçe ve Beşiktaş borçlar konusunda ipin ucunu çoktan kaçırmış, işin sonu nereye varacak belli değil… Doğrusu yöneticilerin de çok umurunda görünmüyor.
Şükür ki, UEFA başımızda Demokles'in kılıcı gibi duruyor da birazcık olsun kendimize çeki düzen vermeye çalışıyoruz.
İş UEFA'ya kadar gitmeden bu 'Borç batağı' işini bizler kendi içimizde çözemez, kulüpleri bu içinden çıkılmaz batağa sürükleyenlerden hesap soramaz mıy(dık) ız?
Sorardık… Sorarız….
Sormalıyız da… UEFA'nın karşısında el pençe divan durmadan önce, artık hiç kimsenin kendi reklamı için kulüpleri batırmasına izin vermeyecek düzenlemeleri yapmak zorundayız.
Bunu yapmanın bilinen birkaç yöntemi vardı.
Birincisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden kanun çıkararak yapmaktı ki; bunun hemen hemen imkansız olduğunu bu sütunlardan defalarca dile getirdik. Memleketin bekası için çalışmakta olan bir Meclis'i meşgul etmenin doğru olmayacağını sürekli yazdık.
İkinci yöntem Spor Bakanlığı'nın çıkaracağı bir genelge ile Türkiye Futbol Federasyonu'nun yönetmeliklerinde değişiklik yapmasını sağlamaktı.
Üçüncü yöntem ise en doğru ve en kolay olanıydı.
TFF'nin yöneticilerin kulüpleri istediği gibi borçlandıramayacağına dair çıkaracağı bir yönetmelik, bu işi çözerdi.
Ancak görünen o ki; federasyonun bu yönde bir gayreti söz konusu değil… Oysa şu harala gürele arasında en kolay yapılacak iş budur. Vakit tam bu vakit… Tahammül kalmadı.
Tren kaçıyor, zaman yok! Kulüplerimizi el pençe divan UEFA'nın kapısında mahkum etmeye de hakkımız yok!

Kontrolsüz güç, güç değildir
Türkiye, sporda yapılması gereken yapısal değişikliklerin neredeyse tamamını gerçekleştirmiştir. Bu açıdan baktığımızda dünyanın en gelişmiş ülkeleriyle kıyaslanabilecek bir spor teşkilatlanmasına sahip olduğumuzu görürüz.
Bütün federasyonlar özerkleştirilmiş ve kendi yönetimlerini kendileri seçebilme özgürlüğüne sahiptir.
Bu kadar özgürlük, dünyanın gelişmiş pek çok ülkesinde yoktur. Bizdeki sorun ya da eksik bırakılan kısım kontrol mekanizmasının yeterli şekilde çalıştırılamamasıdır.
Başta Türkiye Futbol Federasyonu olmak üzere bütün federasyonlar, çok büyük kaynakları adeta kontrolsüz olarak yönetmektedirler.
Spor kulüplerimiz de hem yönetim açısından hem de kaynak kullanımı açısından federasyonlarımızın birer alt kopyası durumundadır.
Yetersiz kontrol, federasyonları da kulüpleri de haliyle kötü niyetli yöneticilerin istismarına açık hale getirmektedir. Türk sporunun özellikle de futbolunun bugün yaşadığı sıkıntıların sebebi; kısaca budur.