Verme yanmasın
Mahkeme kararını açıkladı ve TFF ile Fatih Terim arasındaki tazminat davası bir kez daha gündemin başköşesine oturdu. Terim, sözleşmesi haksız yere sonlandırıldığı için erken fesih bedeli olarak 9 milyon 324 bin TL tazminat almaya hak kazandı.
Asıl rakam, 12 milyon 950 TL… Ancak mahkeme bunu 9 milyon 324 bin TL'ye indirdi.
Şimdi kimileri, çalışmadan cebine girecek bu para için Fatih Hoca'ya ver yansın ediyor. Mahkeme bu kararı vermiş olsa da bu parayı almasının etik olmayacağını iddia ediyor. Parayı alıp hayır kurumlarına vermesini teklif eden arkadaşlar da var.
"Şeriatın kestiği parmak acımaz" diye bir söz vardır.
Mahkemenin kararı esastır.
Fatih Hoca bu davayı kazandıysa, parasını alır ve istediği gibi değerlendirir.
Bu işin bir tarafı… Gelelim diğer tarafına; Türkiye Futbol Federasyonu, başarılı olmak ve ülkeyi dünya şampiyonasına götürmek amacıyla dünya çapında bir teknik direktör ile sözleşme imzalıyor. Fakat, bilindiği gibi işler istenildiği gibi gitmeyince, daha büyük kayıpların önlenmesi adına Alaçatı'daki kebapçı skandalı bahane edilerek hocanın sözleşmesi sonlandırılıyor.
Buraya kadar her şey normal… Her sporda ve dünyanın birçok ülkesinde görebiliriz aynı durumu… Anormal olan; Terim ile yapılan bu sözleşmenin detaylarıdır.
Bütün bu tartışmaların tek sebebi, başka ülkelerde çok az örneğine rastlayabileceğimiz şartları içeriyor olmasıdır.
12 milyon TL gibi gözleri yuvalarından fırlatan bir rakam nasıl olur da tazminat hakkı olarak bir sözleşmeye konulur?
Tartışılması ve irdelenmesi gereken budur. Veryansın edeceğine başından verme de yanmasın!..
YAZ İÇİN BİR YAZI
üper Lig'de son iki haftaya girilirken "Şampiyon kim olacak?" sorusu hala meçhul… Heyecan, belli ki son doksan dakikanın son düdüğüne kadar devam edecek. Lig'e veda edecek son iki takım da yine aynı şekilde belli olacak.
Dolayısıyla, şu sıralar spor kamuoyuna Süper Lig'in dışında bir şeyler anlatmaya çalışmak boşuna ve beyhudedir.
İki hafta sonra Lig bitecek ve futbol severlerin transfer haberleriyle avutulma seansları başlayacak. Bütün yaz boyunca şampiyon olamayan kulüplerin yöneticileri, akla ziyan isimleri zikrederek kaybedilen şampiyonluğu unutturma sihirbazlığına devam edecekler. Sezon başında da, sahaları yine 35'lik eski dünya yıldızları dolduracak.
İşte biz de diyoruz ki; gelin bu yazı yalan transfer haberleriyle geçirmeyelim. Genelde sporumuzun, özelde de futbolumuzun sorunlarını masaya yatıralım. Sorumsuz yöneticilerin sorumlu davranmalarını gerektirecek şart ve kuralların oluşması için mesai harcayalım. Kulüpleri borç batağına sokup, içinden çıkılmaz bir halde bırakarak kaçmalarına izin vermeyen düzenlemeleri konuşalım. Bir türlü çıkarılamayan Kulüpler Yasası'nı gündemde tutalım, çıkartılması için ısrarcı olalım.
Memleket siyasi, ekonomik, askeri ve birçok alanda sınıf atlayıp dünyaya parmak ısırtırken, sporda yerimizde saymayı da geçtim, yerlerde sürünen halimize çare arayalım.
Biliyorum, gerçeklere bakınca çok fazla ütopik ve romantik gelebilir size bu yazdıklarım ama bir yerden başlamak şart artık… Velhasıl, bu yaz boş geçmesin.
YERELDE FUTBOLUN YERİ
u yaz döneminde tartışılması ve çözüm aranması gereken konulardan biri de futbol ve belediyeler ilişkisi olmalıdır.
Değişik zamanlarda çıkarılan kanun hükümleri ile belediyelerin futbol kulüplerine doğrudan para aktarmaları yasaklanmış olmasına rağmen, mevcut fotoğraf öyle demiyor. Amatörden başlayarak Türkiye Ligleri'nde yer alan birçok kulüp, belediyeler tarafından finanse edilmeye devam ediyor. Öyle ki; isimlerinin sonuna ...Belediyespor kelimesini bile eklemekten çekinmiyorlar.
Bugün, Süper Lig'de şampiyonluk mücadelesi veren Başakşehir ve düşmemek için çırpınan Osmanlıspor, belediye şemsiyesi altında hayat bulmuş takımlardır. Yine Süper Lig'e çıkacak 3. takımın belli olacağı Play-off maçlarında, iki belediye takımı BB Erzurum ile Gazişehir mücadele edecek. Yine alt liglere baktığımızda belediyespor markalı pek çok kulüp görmek mümkün. Hele ki amatör liglerde yer alan kulüplerin yarısından çoğunun isminin sonu ...belediyespor diye bitiyor.
Oysa ki belediyeler, kanunun açık hükmüne göre amatör branşlara ayni ve nakdi yardım yapabilir. Daha sonraki yıllarda, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün müdahalesiyle bu hükümler daha da sertleştirilmiştir. Buna rağmen değişen hiçbir şey yok; belediyeler futbolun tam manasıyla içinde… Biliyoruz ki, isminde belediye geçmeyen birçok futbol kulübü de yine aynı şekilde belediyeler tarafından doğrudan veya dolaylı olarak finanse edilmeye devam ediliyor.
Şu anki düzende de maalesef bu böyle olmak zorunda.
Çünkü, beş yılda bir vatandaşından oy istemek zorunda olan bir belediye başkanı, ister istemez şehrin futbol kulübüne yatırım yapmak zorunda hissediyor kendisini. Aksi takdirde, her başarısız yılın sonunda protestolar belediye binasının önünde başlıyor.
Tabii bir de bunun aksi söz konusu takım şampiyon olduğunda omuzlara alınmak, gelecek seçimler için büyük yatırım yapmak var. Neresinden bakarsak bakalım Türk sporunun kanayan başka bir yarasıdır belediye-futbol ilişkisi. Alın size, hep birlikte çalışıp çözüm yolları arayacağımız ikinci bir yaz ödevi…
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.